Ağır Kişilik Bozuklukları
Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezi olarak bu yazımızda kişilik bozukluklarının özelliklerine değinecek, ağır kişilik bozuklukları ile ilgili merak edilen sorulara yanıtlar vereceğiz.
Kişilik bozukluklarında cinsiyet farkı var mıdır? Bu soruya evet demek mümkündür. Erkeklerde narsisistik, antisosyal, şizoid, şizotipal ve paranoid kişilik bozuklukları sık görülürken, histriyonik ve sınır (borderline) kişilik bozuklukları kadınlarda daha fazladır.
Kültürel etkenler kişilik bozukluklarında rol oynar mı? Ağır kişilik bozuklukları evrenseldir. Çocuk yetiştirme tutumları kişilik oluşumunda büyük öneme sahiptir. Duyguların bastırıldığı, bireyleşmenin engellendiği muhafazakar toplumlarda şizoid ve “mış gibi” kişilik bozuklukları sık görülürken, duyguların özgürce ifade edildiği, girişkenlik ve bireyleşmeye önem verilen toplumlarda narsisistik, sınır ve paranoid kişilik bozuklukları daha yaygındır.
“Mış Gibi” kişilik nedir? Psikiyatri literatürüne son 50 yılda eklenen “mış gibi” kişilik, yaşamla ilişkili her alanda içtenlik olmadığı halde “mış gibi” görünen bireyleri tanımlar. Karşı taraf bu kişilerde bir eksiklik, bir yüzeysellik fark eder ama ne olduğunu çok da anlayamaz. Çünkü bu kişiler sevimli yaklaşımları, uyumları ve çoğu kez uygun duygusal tepkileri ile kendilerini gizlemeyi başarırlar. Çocuklarının ilk yıllarında anneden yoksun kalan, değişken ve çoğul bakıcı ile yetiştirilen çocuklarda görülme olasılığı artmaktadır.
Ağır kişilik bozukluğu olan bireyler hep başarısız ya da problem midir? Ağır kişilik patolojileri toplumsal işlevselliği olumsuz etkileseler de bu kural değildir. Görece iyi işlevsellik sergileyen birçok kişilik bozukluklu birey çarpıcı başarılar gösterebilir. Narsisistik kişiler sanat ve gösteri dünyasında, yöneticilikte, şizoid kişilikler araştırma ve yazarlık gibi tek başına uğraşı gerektiren zihinsel işlerde, paranoid kişiler politika ve hukuk alanında, hipomanik kişilik bozukluğu olanlar önder, girişimci özellikleriyle önemli başarılara imza atabilirler.
Kimlik nedir? İyi yapılanmış bir kimlik, kendi içinde sürekli bir aynılıkla karakterize kendilik, farklı toplumsal ortamlarda da aynı karakter özelliklerini gösterebilme, gerçekçi bir beden imgesi, kendilikte süreklilik, içtenlik-samimiyet, cinsiyet netliği, içsel doygunluk, yalnız kalabilme yetisi, vicdan ve aile ile toplum ülkülerine içsel bağlılık ile kendini gösterir.
Kimlik dağılmasında ne olur?
- Saflık ile güvensizlik, açgözlülük ile kanaatkarlık, utangaçlık ile gösterimcilik, çekingenlik ile kibir gibi çelişen karakter özellikleri.
- Gelecekteki rollerine hazırlıksız olma, geçmişine kayıtsız kalma gibi zamansal kopukluk.
- İçtenlikten yoksun olup başkalarının davranış, ifade, düşünce ve yaşam tarzını taklit etme.
- Boy, kilo, ses gibi fiziksel özellikleriyle ilgili takıntı ve yanlış değerlendirmeler.
- Yalnız kalınca büyük bir içsel boşluğa düşme.
- Cinsiyetinden hoşnutsuzluk.
- Vicdan, ahlak, etnik ve kültürel normlarında tutarsızlık olur. Kimlik dağılması ağır psikopatoloji işaretidir.
Büyüklenmeci kendilik nedir? Bu terim acımasız bir kusursuzluk arayışı ve sürekli onay beklentisini ifade eder. Kişi kendisine tümüyle iyi görünür. Benliğe özümsenmeden yaşanacak ağır narsisistik örselenmeler soğuk ve hükmedici davranışlar, hipokondriazis ve cinsel sapkınlıklara kadar gidebilir.
Kötü huylu narsisisizm nedir? Narsisistik kişilik bozukluğunda başkalarının arzu edilen özellikleri kendine aitmiş gibi sahiplenilirken, kendiliğin kabul edilmez özellikleri yansıtmalı özdeşim ile başkalarına yansıtılır. Kişi sevildiğini ya da sevilmesi gerektiğini hissetmektedir, sevilecek yegâne insan o’ dur. Bu birey başkalarındaki iyiliği hissettiğinde kendisini tehdit altında görerek o kişiyi değersizleştirir, denetlemeye çalışır, ilişki kurmayarak soyutlar.
Kötü huylu narsisizmde ise tipik narsisistik kişilik bozukluğu özellikleri yanında antisosyal davranış, benlikle uyumlu sadizm ve hayata paranoid bir bakış vardır. Bu bireyler başkalarını yıkma, utandırma, aşağılama girişimlerinde bulunurlar. Sıklıkla hem kurban hem zalim rolü oynarlar.
Sahte kendilik: Bebeğin davranışlarını anlamayan, gereksinimlerini yeterince doyurmayan anne, bebeği desteklemek yerine bebeğe anlamlandırılması gereken kendi davranışlarını sunarsa, bebeğin gerçek kendiliği içe çekilecek, bebek boyun eğmek zorunda kalacaktır. Bu, sahte kendiliğin en erken dönemidir. Bu durum erişkin döneme sarktığında gerçek kişilik gibi düzenlenmiş, gerçek kendiliğe sürekli güvenli koşullar arayan ve onu savunan, doğuştan getirdiği gizli güç ve yetenekleri ile uyumsuz özdeşimlere giden, iyi davranışlar ve terbiyeli bir sosyal tutum için kendini aşırı zorlayan özelliklerle karakterize patolojik sahte kendilik ortaya çıkar. Bu kişiler yalancı işbirliği, içtenliksiz uyum çabaları, aşırı bağımlı ve derin korkulara sahip bireylerdir.
Ağır kişilik bozukluklarında üstbenliğin rolü nedir? Kişilik bozukluklarında üst benlik kusur ve tutarsızlıklarla doludur. En ağır üstbenlik bozukluğu antisosyal kişilik bozukluğunda görülür. Aşırı bencil, başkalarına aşırı ilgisiz, asalak, üzüntü duymayan, suçluluk hissetmeyen, suç işlemeye yatkın kişiler antisosyal kişilik bozukluğuna sahiptir. Narsisistik ve hipomanik bireyler çıkarları adına değerlerini rahatça değiştirebilirler. Borderline (sınır) bireyler asalak yaşama, yalan söyleme, çalma, acımasızca sömürme sergileyebilirler. Bu bireyler olumsuz eleştiri aldıklarında kötü bir şey yaptıklarını değil, doğrudan kötü oldukları algısını yaşarlar. Paranoid kişilerde yalancılık ve arkadan vurma eğilimi, şizoid ve şizotipal kişiliklerde aşırı iyilikseverlik ve ahlaksızlık arasında tuhaf gelgitler, histriyonik bireylerde rasgele cinselliğe yatkınlık üstbenlik patolojilerinden kaynaklanmaktadır.
Hangi savunmalar ağır kişilik bozukluklarında kullanılır? Bölme, yansıtmalı özdeşim, hasete karşı koruyan savunmalar ve manik savunma kişilik bozukluklarında sıklıkla kullanılır. Çocuksu benliğin haz verici olan ve olmayan yaşantıları basit biçimde iyi ve kötü olarak yetişkin döneme sarkarsa bireyler ikircikliği yaşamaz, bir şeyin iyi ve kötü yönlerini bir arada göremeyip ak ya da kara biçiminde ayrıma giderler. Kişi özsaygısında gelgitler yaşar. Kendini tümden iyi gördüğü gibi bazen de tümden kötü hisseder. Nesneleri bütünlükleri içinde görmediğinden karar verme yetisi bozuktur.
Yansıtmalı özdeşimde birey katlanamadığı bir ruhsal yaşantıyı karşı taraf yansıtır, yansıttığı şeyle duygusal farkındalığı sürdürür, bilinçdışı biçimde yansıttığı şeyi nesnenin de yaşamasını sağlar. Örneğin, narsisistik kişiler değersizlik ve utanç duygularını karşıya yüklerler.
Manik savunma benliği depresif ve paranoid anksiyetelerden korumayı amaçlar. Tümgüçlülük, yadsıma ve ülküleştirme manik savunmanın temel öğeleridir. Üzüntüden çok korkan ve yas tutamayan kişiler bu savunma düzeneğini kullanırlar. Narsisistik, hipomanik, histriyonik ve “mış gibi” kişilik bozukluklarında manik savunma sıklıkla tercih edilir.
Hasete yönelik üç temel savunma vardır. Haset yaratan nesne değersizleştirme yoluyla gözden düşürülür, tümgüçlü kontrol kullanılarak haset doğuran kişi evlenme, işe alma gibi yollarla sahiplenilerek özelliklerine sahip çıkılır ya da narsisistik içe kapanma yoluyla haset yaratan nesnelerin gerçekliğinden kaçınılır.
Yapısal ve kalıtsal etkenlerin kişilik ve kişilik bozukluklarındaki rolü nedir? Kişiliği mizaç ve karakterin sentezi olarak tanımlayabiliriz. Mizaç genetik olarak aktarılan bilişsel ve motor beceriler, duygulanım, bireye ait zayıf ve güçlü spesifik özelliklerden oluşur. Değişime uyum gösterme, sakin ya da agresif davranma, beslenme, uyku düzeni, hangi aktivitelerden hoşlandığı (seyahat, spor, müzik, sessizce kafa dinlemek vs.) gibi etmenler mizaç kaynaklıdır.
Çocukluk döneminde bakım veren kişiden kazanılan, gelişimsel yaşantıların büyük rolünün olduğu, benlikle uyumlu ve mantıksal doğruluğuna inanılan düşünce, duygu ve davranışlar ise karakter özellikleridir. Hırs, haset, kıskançlık, hoşgörü, sevecenlik, doğruluk, adaletli olmak, cömert ya da cimri olmak, etnik bağlılık vs. karakter yapısından kaynaklanır.
Sonuçta insan psikosomatik bir varlık olarak yapısal ve kalıtsal etkenlerden etkilenmektedir. Bebeğin doğuştan getirdiği yetiler, annenin pozitif uyartıcı rolüyle birleşir, çevrenin donanım ve beklentileri çocuk ile uyum sağlar, gelişimine destek olursa kişilik gelişimi sağlıklı olacaktır. Çevre ve aile, çocuk ile uyum sağlayamadığında uyumsuz kişilik işlevselliğinin tohumları atılacak, kişilik bozukluğuna zemin hazırlayacaktır. Genelleme böyle olsa da iyi bir uyum hiç çatışma yaşanmayacağı anlamına gelmemekte, kötü uyum da mutlaka kişilik bozukluğuna gitmemektedir.
Özetle, örselenmelerle dolu bir çocukluk çağının mutlaka ağır bir kişilik bozukluğuna yol açmayabileceğini söyleyebiliriz. Ancak ağır kişilik bozuklukları sergileyen yetişkinlerin hemen hemen tamamında örseleyici bir çocukluk dönemi söz konusudur. Özellikle şizotipal, şizoid ve paranoid kişilik bozukluklarında ihmal edilme, istismara uğrama ve şiddet görme öyküsü mevcuttur. Parçalanmış aileler, bencil, ihmal edici ve acımasız ebeveynler ise antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler yetiştirmeye adaydır.
Kişilik bozukluklarında babanın rolü nedir? Psikopatolojilerde erken dönem anne-çocuk ilişkisinin etkisi büyük olsa da babanın da rolünü yadsıyamayız. Çocuğun psikolojik gelişimine katkı yapacak baba rolü şöyledir.
- Anneye koruyucu, sevgi dolu ve işbirliği içinde olmalı.
- Çocuğun ayrılma- bireyleşme döneminde anne ile özdeşleşmenin çözülmesine yardımcı olacak biçimde yansız, dengeli, güvenli, sığınılacak bir nesne olduğunu hissettirmeli.
- Annenin duygusal eşi olduğunu çocuğa hissettirerek üçlü aile ilişkisini, birlikte zorlukları göğüsleyip, güzellikleri paylaştıklarını göstermeli.
- Oğluna imrenilecek bir model olarak özdeşim yapmasını sağlamalı, kızına ise kızının kadınsı yaklaşımlarını sınırlı bir karşılıkla yansıtarak çocukların cinsel kimliklerini kazanmalarına destek olmalıdır.
- Baba yokluğu, babanın güçsüzlüğü ya da zorlayıcılığı ve sadizmi ağır kişilik bozukluğuna büyük katkı yapar.
- Preödipal dönemde anneye yeterince sevgi ve destek göstermeyen baba, annenin çocuğa anksiyöz biçimde yapışmasına yol açabilir. Anneye aşırı bağlanan çocuk, baba tarafından annenin ortak yaşamsal yörüngesinden çekilip çıkarılamadığından bağımlılık ve özerklik çatışmalarına neden olur. Bu tüm ağır kişilik bozukluklarının temel özelliklerinden biridir. Çocuğun anne ile bütünleşme arzusu ve korkusu arasındaki çelişki bunda sebeptir.
- Çocukluğun ilerleyen dönemlerinde aşırı düşkün bir anne tarafından kötülenen baba, erkek çocuğu gerçek bir ödipal deneyimden yoksun bırakacak, kendini beğenmiş, kabadayı, rastgele cinsel ilişkiler yaşayıp, skor peşinde koşan, saygısız bir erkek görüntüsünün altında yoğun bir özgüven eksikliği, iğdiş edilme endişeleri, yaşam boyu baba açlığı, suçluluk duyguları ve kendine zarar verme eğilimi yaşanacaktır. Kendine zarar verme eğilimi süratli ve dikkatsiz araba kullanma, alkol ve madde alışkanlığı, kontrolsüz cinsel ilişkiler vs. ile kendini gösterebilir. Bu klinik görüntü erkek narsisistik hastalarda tipiktir.
- Kızına aşırı düşkün baba da psikopatolojiye zemin hazırlar. Bu durumda anne de duygusal özellikleri veya depresif hali nedeniyle çocuğa soğuk durursa preödipal örselenme ile başa çıkılamayıp, dış araçlarla tersine çevirme sağlanmaya çalışılır. Ruhsal patolojiler görülür.