Savunma Mekanizmaları Nedir, Hangi Savunmaları Kullanırız

Savunma mekanizmaları nedir? Savunma mekanizmaları nelerdir? Psikolojide hangi savunma düzeneklerini kullanırız?

Savunma, kaygıyı önlemek veya azaltabilmek amacıyla rahatsız edici duygulardan kaçınmak ve stresle baş edebilmek için verilen tepkilerdir. Savunma kavramı 1984 yılında Freud tarafından “The Neuropsychosis of Defense” makalesinde ele alınmıştır. Freud savunma mekanizmalarını “bilinçdışıdır; içgüdü, dürtü ve duygulanımlara karşı kullanılır ve otomatik gelişir” diyerek tanımlamıştır. Genellikle hoş olmayan düşüncelerin varlığında ortaya çıkan ve içsel kaygıyı bastırabilmek için farkında olmadan geliştirilen stratejilerdir. Bütün insanların doğası gereği sahip olduğu savunma düzenekleri benliği kuvvetlendirici etkilerde olursa sağlıklı, fakat kullanım koşullarına ve sıklığına bağlı olarak benliğin işlevini engelleyici olduğunda olumsuz sonuçlar doğurabilir ve patolojik olarak değerlendirilir.

Freud kişiliği id, ego ve süperego olarak bilinen üç unsurla tanımlamıştır. Freud, id kavramını tıpkı bir bebek gibi ifade eder. İd, içgüdüsel enerjiyle dünyaya gelir. Yaşamak için gerekli olan cinsellik ve saldırganlık dürtülerinin deposudur. En temel ihtiyaçları, dürtüleri ve arzuları barındırır. Haz ilkesi tarafından yönetilir. Amacı haz almak ve doyurulmaktır. Süperego ise; toplumun istek ve sorumluluklarını özellikle de ebeveynlerden öğrenilen kuralları barındırır. Kişinin davranışlarının doğru ya da yanlış olduğuna karar vererek toplumun değer yargılarına göre yönlendirir. 3 yaşından sonra gelişmeye başlayan süperego 5-6 yaş itibariyle sağlıklı fonksiyonlar göstermeye devam eder. İd’in sürekli haz peşinde olması süperegonun bu hazzı ertelemesine yol açar. Freud’a göre id ve süperego arasında çıkan bu çatışma kaygıya neden olmaktadır. Bu süreçte ego devreye girerek kaygıyı azaltabilmek için çeşitli stratejiler uygular. Akıllı bir araç olarak orta yolu bulmayı hedefler. İd’i eğitmeye çalışmaz. Ego, id’in isteklerini kontrol ederek gerçekçi yollarla tatmin etmeye çalışır. Varlığını devam ettirebilmek için savunma düzeneklerini uygulamaya sokar. Ruhsal gelişim evrelerine göre ilkelden olguna doğru savunma düzenekleri bir yol izler.

Savunma mekanizmaları en ilkelden olguna doğru dört kategoride olmak üzere patolojik, olgun olmayan, nevrotik ve olgun savunmalar olarak sınıflandırılmıştır.

En ilkel Narsistik/ Patolojik Savunmalar:

İnkar / Yadsıma:

En çok kullanılan savunma mekanizmalarından biridir. Kişi güçsüzlük çektiği sırada yaşanan olumsuz olay ya da düşüncelerin varlığını kabul etmez yani gerçeği reddeder. Örneğin, çocuğu vefat eden bir annenin sofraya ısrarla çocuğu için bir tabak koyması. Madde bağımlılarının davranışlarının yıkıcı taraflarını reddederek başka alanlardaki başarılarından bahsetmeleri inkar savunma mekanizmasına örnektir.

Yansıtma:

Kişinin istenmeyen duygu ve düşüncelerini bir başkasına atfetmesidir. Sorunun dışsal bir kaynağa bağlanmasıdır. Narsistik ve borderline kişilik bozukluklarında mevcuttur. Bireyin kendi iç çatışmasıyla baş edebilmesine yardımcı olan bilinçdışı savunma mekanizmasıdır. Bireyin kişisel sorunlarıyla yüzleşmesini ve kendisini gerçekçi bir şekilde değerlendirmesini engeller. Örneğin; sınavda düşük not alan bir öğrencinin sorunu her defasında öğretmene yüklemesidir. Yenilen futbolcunun sebebini hakeme bağlaması gibi.

Çarpıtma:

Kişinin içinde bulunduğu durumu olduğu gibi değil de kendi istediği gibi algılamasıdır. Abartılı ve irrasyonel düşünce kalıbıdır. Örneğin; bir iş yerinde sevmediği bir kişinin her türlü sözüne alıngan davranılması gibi.

Bölme:

Siyah-beyaz düşünce kalıbı olarak bilinen bölme mekanizmasında bir durumun iyi ve kötü yanlarıyla bir bütün olarak algılanmasından ziyade ya bütünüyle iyi ya da bütünüyle kötü olarak algılanmasıdır. Ruhsal yapıyı anlayabilmek için önemli görülen bölme savunma mekanizmasına kişilik bozukluklarında sıkça rastlanmaktadır. Çoğunlukla kişi duygularını, hayatı, olayları ve insanları ikiye bölerek algılama eğilimindedir. Bu savunma mekanizmasının nereden kaynaklandığını anlayabilmek için bebeklik dönemindeki evreleri irdelemek gerekir. Ruhsal gelişim evreleri için bölmenin ortaya çıkışı önemlidir. Bir bebek dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren sürekli uyaranlara maruz kalmaktadır. Bu uyaranlar bazen haz ve mutluluk vermekte bazense tam tersi kızgınlık ve acı gibi negatif duygulara yol açmaktadır. Kendilik ve nesne tasarımları oluşmaya başlayan bir bebek yaşadığı deneyimleri iyi ve kötü olarak sınıflandırmaya başlar. Aç olan bir bebeği annesinin aç bıraktığı zamanlar bebek için kötüdür ve bu sırada anne de kötüdür çünkü aç bırakan ve zulmeden nesne halindedir. Memeyi geciktirdiği için bebek, anneye öfke duyar ya da altı kirli olduğunda keyfi kaçar ve ağlayarak tepki verir. Tam tersi karnının doyduğu zaman bebeğin iyi anlarıdır ve anne de iyidir. Egonun ilkel düzeyde olduğu bu dönemde bebek için iki anne vardır. İyi anne ve kötü anne. İyi anne geldiği zaman bebek olumlu duygular içindeyken iyi kendilik aktive olur, kötü anne geldiği sırada olumsuz duygularla birlikte kötü kendilik aktive olmaktadır. Oral dönemde güven ve doyum ilişkisi açısından iyi ve kötü oluşur, anal dönemde ise bu durumu kurallara uyanlar ve uymayanlar şeklinde bölme devam eder. 3 yaşından sonra çocuğun egosunun belli bir olgunluk seviyesine ulaşması beklenir. Bu zamana kadar anneyi bölerek algılayan çocuk, bu kez annenin iyi ve kötü yanlarının birlikte olabileceği düşüncesini geliştirmeye başlar. İyi ve kötü kendilik birleştirilerek bütüncül bir kendilik tasarımı oluşur. Bu süreç bölmenin sağlıklı bir şekilde bebeklikte ve çocuklukta nasıl değiştiğini ifade etmektedir.

İlkel idealizasyon ve Değersizleştirme (Develüasyon):

Kendiliğin ilk oluşumunu ele alırsak, annenin ya da bakım verenlerin bebeğe hissettirdiği ilk duygu “sen değerlisin, sen önemlisin” duygusudur. Çocuğunu seven bir anne onu içine katacakmışçasına sarıp sarmalar ve kendi uzantısı olarak hissettiği bebeğini severken ona taparcasına bakarak idealize eder. Bebek burada yoğun idealize edilmiş bir varlık gibi hisseder ve ona bu değeri annesi verir. Bu durumun tam tersinde ise, bebek kaka yaptığında annenin yüz ifadesindeki değişim bebeğin değersiz hissetmesine yol açar. Bu durum ise, değersizleştirme savunma mekanizmasıdır. Borderline ve narsistik kişilik örgütlenmesinde görülür. İyi olan idealize edilir, kötü olan değersizleştirilir.

Olgunlaşmamış Savunmalar:

Dışa vurma / Eyleme Dökme:

Kişinin bilinçdışındaki yoğun duygusal çatışmalarıyla mücadele etmek için başvurduğu olgun olmayan bir savunma mekanizmasıdır. Kişinin farkında olmadan baskı altına aldığı isteklerini ve düşüncelerini kontrolsüzce dışa vurmasıdır. Sınırda ve antisosyal kişilik bozukluklarıyla ilişkilidir. Zarar verici davranışlar alkol-madde kullanımı, öfke patlamaları, suçlayıcı bir tavır takınma, sürekli erteleme davranışları ve yalan söyleme dışa vurma biçimidir. Örneğin; işinden kovulan birisinin bağırarak tepki vermesi, etrafındakilere bir şeyler fırlatması gibi.

Hipokondriyazis:

Tıbbi anlamda herhangi bir semptom belirtisi olmamasına rağmen kişinin ciddi bir hastalığa yakalanma konusundaki irrasyonel düşünce biçimidir. Kişinin kendi vücuduna yönelik algısını bozan ve zayıflatıcı bir durumdur. Yalnızlık, yas ve saldırgan dürtülerle ilişkilidir. Sorumluluk ve suçluluk duygularından kaçınabilmek için bir hastalığı abartma durumudur.

Pasif- Agresif Davranış:

Kişinin kendisini tehdit altında hissettiğinde direkt olarak ilişki kurmak yerine dolaylı yollardan savunmaya geçmesidir. Örneğin; bir buluşmaya bilerek geç kalmak ya da işle ilgili gelen eleştirilere karşı kendini savunmak yerine işten kaçınmak ya da işle ilgili durumları ertelemek gibi.

Fantazi /Şizoid Düşlem:

Çeşitli imgesel yollar aracılığıyla gerçekleşmemiş durumları gerçekleşmiş gibi hayal ederek rahatlama sağlanmasıdır. Örneğin; kişinin gün içinde kendisini popüler ve zengin olarak hayal etmesi fakat bunun için bir çaba göstermemesidir.

Gerileme/ Regresyon:

Kaygılı durumlarda yaşanan stres faktörünü azaltabilmek için bulunduğu ruhsal gelişim evresinden bir önceki döneme istemsizce dönmesidir. Zorluklarla baş etmekte güçlük çeken kişi bilinçdışı gelişimsel olarak gerilemeye başlar. Çocuklarda sık rastlanan bir savunma düzeneğidir. Örneğin; kardeşi olmuş bir çocuğun alt ıslatmaya başlaması, bebeksi konuşması. Yetişkinlerin sevgiden yoksun kaldığında aşırı yeme davranışı göstermesi oral döneme gerileme olarak değerlendirilebilir. Yaşlılarda ise, sık sık geçmişten söz etmek şeklinde gözlenir.

Özdeşim Kurma:

Özdeşim, kendiliğin oluşumu için gerekli olan doğal ve normal bir süreçtir. Kişinin sahip olmayı istediği özelliklerin, bilinçdışı bunlara sahip bir kişiyle özdeşim kurarak sağlanmasıdır. Egonun eksikliklerini tamamlama çabasıdır. Kendilik oluşumu için gereklidir. Çocuklar ebeveynlerini rol model alarak gelişirler.2 yaşından sonra ayrışma-bireyleşme döneminde çocuklar ebeveynlerini model alır. Çocuklarda cinsel kimliğin oluşumunun temeli özdeşim kurmadır. Freud gelişimin sağlıklı bir parçası olan Ödipal dönemi şöyle ifade eder. Erkek çocuk annesinin kendisine ait olmasını ister. Fakat babası gibi alt edemeyeceği bir rakibi vardır. Libidinal enerjisini anneye yönelten çocuk, saldırgan dürtülerini babaya yöneltir. Babayla olan savaşı kazanamayacağını anlayan çocuğun egosu devreye girer. Bu noktada özdeşim kurma savunma mekanizması işler.” Madem annemi elde edemiyorum o zaman babam gibi olurum ve ileride karşıma annem gibi bir partner çıkar, bende evlenebilirim” şeklindeki yaklaşımı çocuğun baba ile özdeşim kurmasını ifade etmektedir. Benzer durum kız çocukları için de geçerlidir. Burada önemli olan nokta, çocuğun özdeşim kurduğu nesneden kendi kimliğini oluşturmak için sağlıklı bir şekilde ayrışmasıdır.
Özdeşim kurma insan yaşamının her döneminde etkili olmaktadır. Örneğin, bir çocuk mesleki yönelimini özdeşim kurarak şekillendirebilir. Çocuk, çok sevdiği doktor amcası gibi olabilmek için doktor olmak isteyebilir. Özdeşim kurma cinsel kimliğin kazanılması, üretkenlik, süperegonun oluşumu ve ahlaki gelişim gibi durumlarda etkilidir.

İçe Atım:

Freud içe atımı tanımlarken, nesneleri rahatlama kaynağı olarak göstermiş. Rahatlama sağlayan nesneleri egonun içine aldığını, egoda rahatsızlık oluşturabilecek olanların da terk edildiğini belirtmiş. İçe atımın temelinde özdeşim savunma düzeneği vardır. Genellikle özdeşim savunma mekanizması ile karıştırılmaktadır. Özdeşim savunma mekanizmasında özdeşim kurulan kişinin özellikleri benimsenerek kendi benliğinin bir parçasıyken; içe atımda bu durumu kişiliğinin ayrı bir parçası haline getirilmesidir. İçe atılan nesne benlik içinde ayrı bir varlık gibi yaşar. Örneğin; intihar vakaları, kişinin içine şeytan girdiği gibi iddia edilmesi içe atıma örnektir. İçe atım ve içe alım kavramları da birbiriyle karıştırılmaktadır. İçe alımda; hayatın içindeki olumlu, doyum sağlayan şeylerin içe alımı vardır. İçe atımda nesne yok edilmek için ya da benliğin içinde yaşatılmak için ayrı bir nesne olarak tutulması şeklinde tanımlanmıştır.

Nevrotik Savunmalar:

Entellektüalizasyon/ Düşünselleştirme:

Bu savunma düzeneğine sıklıkla eğitim düzeyi iyi olan bireyler başvurmaktadır. Egoyu rahatsız eden duygu ve düşüncelerden kurtulabilmek için olayı bilimsel açıklamalarla ele alınmasını sağlayan bir savunma biçimidir. Örneğin; sevgilisi olmayan bir kişinin 14 şubat sevgililer gününü kapitalizmin bir oyunu şeklinde değerlendirme yaparak konuşmasıdır.

Bastırma / Unutma:

Kaygı ve üzüntü yaratan olayların bilinçaltına itilmesidir. Böylece olumsuz düşüncelerin etkisiyle ortaya çıkabilecek olan kaygı önlemiş olur. Yaşanan bu anılar unutulmaz. Geçmişte bastırılmış anılar kişinin davranışlarını ve ilişkilerini etkileyebilir. Bastırılan duygu ve düşünceler çoğu zaman simgesel bir şekilde rüyalarla ya da dil sürçmeleriyle ortaya çıkabilir. Travmaların bilinç dışına itilmesi de bastırma savunma mekanizmasıyla ilişkilidir. Örneğin; İstismar edilen bir kişi bu anılarını bastırabilir.

Yer Değiştirme:

Kişinin saldırgan dürtülerini istediği gibi yansıtamadığı durumlarda daha az tehdit edici ya da başka bir nesneye yönlendirmesidir. Örneğin, iş yerinde patronunun davranışlarına öfkelenen birisi akşam eve gittiğinde öfkesini çocuklarına ya da eşine aktarmasıdır.

Karşı Tepki Oluşturma / Reaksiyon-Formasyon:

Bu savunma mekanizmasında istenmeyen durumla baş edebilmek ve kaygıyı azaltabilmek için düşüncelerin tam tersi şeklinde yansıtıldığı bir savunmadır. OKB’de sık görülür. Kirlilik ve pislik gibi eğilimlerine karşı aşırı temizliğe ve titizliğe düşkünlük gözlenir. Kin, nefret gibi duyguların sevgi, naziklik, aşırı kibarlık gibi zıt kavramlarla ifade edilmesidir. Örneğin, kardeşi yeni doğmuş bir çocukta net bir şekilde görülen bir savunma mekanizmasıdır. Yeni doğmuş kardeşine olan kıskançlığını karşıt tepkilerle sevgi olarak göstermeye çalışmasıdır. Sarılırken, severken kardeşine bir anda tokat atması ya da saldırgan davranması gibi.

Olgun Savunma Mekanizmaları:

Yüceltme / Süblimasyon:

Saldırganlık gibi kabul edilmesi güç olan duygu ve düşüncelerin kabul edilebilir biçimde aktarılmasıdır. Olumsuz durumların yapıcı bir hale dönüştürülmesidir. Örneğin; saldırganlık dürtüsü yüksek olan bir çocuğun enerjisini atabilmesi için boks gibi sporlara yönlendirilmesi.

Baskılama:

Kişiye rahatsızlık veren duygu ve düşüncelerin bilinçli olarak bilinç alanından uzaklaştırılmasıdır. Baskılama ve bastırmayı birbirinden ayıran nokta baskılamanın bilinçli yapılması ve olgun bir savunma düzeneği olmasıdır.

Özgecilik / Alturism:

Kişi, karşılık beklemeden diğer insanlara yardım eder. Sık sık başkalarının sorunlarına çözüm yolu bulmaya çalışır. Örneğin; kişinin sık sık yardım derneklerinde görev alması gibi.

Mizah:

Sorunları kabul edebilmek ve hoş görebilmek için mizaha başvurulmasıdır. Örneğin; yeni çalışmaya başlayan bir kişinin yaptığı sakarlık üzerine şaka yaparak kendini hatalarıyla birlikte kabul etmesi gibi.

Psikolog Funda Buharalı.

Antalya Psikiyatri Merkezi, Antalya Psikoterapi Merkezi.