Kayıp, Yas, Patolojik Yas
Yas, yaşam boyu geri döndürülemeyen, derinden etkileyen bir kayıp karşısında verilebilecek en doğal tepkidir. Sevilen birinin kaybı durumunda normal ve yaşanması gereken bir dönemdir. Ölüm yaşam döngüsünde kayıp yaşantısı olarak bireyde değişime, yeniden yapılanmaya yol açar.
Bu tepkiyle bireyin kaybedilene yatırdığı enerjisi yeniden yaşama aktarılır Doğal yas tepkisi gerekli ve yaşanması gereken bir süreçtir.
Bu süreçte:
- Şok
- Öfke ve İnkar,
- Tanrıyla pazarlık ,
- Depresyon,
- Kabul ile yeniden yapılanma ve yasın tamamlanması yaşanır.
Kaybedilen kişinin bireyin hayatındaki anlamı, kaybın şekli, beklenip beklenmediği ,kişinin bireysel özellikleri, baş etme becerileri, deneyimleri, yakınlarıyla ilişkileri, yas sürecini etkiler . Ayrıca kültürel faktörler de önemlidir. Örneğin birçok kültürde olduğu gibi bizim kültürümüzde de süreci kolaylaştırmaya destek veren ritüelistik davranışlar vardır. Ölünün arkasından toplanılır, ağıtlar yakılır, dualar edilir, her gelenle duygular tekrar tekrar paylaşılır. Yas evine yemekler getirilir ve kayıp yaşayan aile yakınları yalnız bırakılmaz. Ortalama 6 ay-1 yıl yaslı kişi yakınları tarafından desteklenir. Bunlar onarıcı, süreci kolaylaştıran faktörlerdir. Ancak kişinin acısını görmezden gelmeye çalışmak, yaşanması gereken kederi yaşatmamaya çalışmak doğru değildir. Kişi yasını yaşamalı, keder hissetmeli ve ağlamalı, içinde tutmamalıdır. ''Ağlama, ağlarsan hasta olursun, öbürlerini üzersin, belli etme, ölenle ölünmez, ağlayınca geri mi gelecek" gibi söylemler kayıp yaşayan kişinin yas sürecine engel olan hatalı yaklaşımlardır. Kaybedilen kişinin resimlerini kaldırmak, kayıpla ilgili konuşmamak gibi tutumlar da yas sürecinin sağlıklı yaşanmasını engeller. Çoğunlukla yaslı birey birkaç hafta içinde iş yaşamına dönmek zorundadır. Doğal yas tutma süreciyle kişinin yaklaşık 6 ay-1 yıl içinde sağlıklı ilişkilerle yaşamına yeniden yön vermeye başlaması beklenir. Yas süreci, birey enerjisini yaşama yeterince aktardığında tamamlanır
Özlem ve güzel anların zihinde canlanması doğaldır. Kaybedilen kişi kayıptan 3-6 ay sonra sürekli acı, aşırı üzüntü, çökkünlük gibi duygularla hatırlanmaya , değişmeden devam ediyorsa, duygularda değişim ve kabullenme olmuyorsa, travmatik etki bıraktığı ortaya çıkar. Bu uzayan süreçler yasın patolojik hale gelmekte olduğunu düşündürmeli ve müdahale edilmelidir.
Patolojik Yasta; yas tepkisinde gecikme , ölenin şikayetlerini taklit etme, psikosomatik belirtiler , düşmanca tutum ya da öfke ve düşmanca duygularla donmuş gibi davranma, sosyal ilişkilerde bozulmalar, kendine zarar verici davranışlar, İntihar riski, ağır depresyon ortaya çıkabilir.
Patolojik yasta ortaya çıkan şok, inkar, kızgınlık , kaçınma tepkisizlik, bir geleceğinin olmadığı hissi, güvenliğinin parçalandığı hissi semptomlarının, Travma Sonrası Stres Bozukluğu semptomları ile benzerliği görülmüş ve patolojik yas için travmatik yas teriminin kullanılmasını önerilmiş.
Kişi uzun süredir hayattan keyif alamıyor, ölen kişi ölmemiş gibi davranıyor, yaşam kalitesini, standartlarını kaybediyor, kişinin öldüğünü kabullenmiyorsa kesinlikle bir uzman yardımı almalıdır.
Patolojik yas yaşamsal sorunlar ve yaşam kalitesinde belirgin gerilemeye neden olduğu için doğru tanınmalı ve tedavisi sağlanmalıdır. Psikoterapilerle yas reaksiyonunun tamamlanmasına destek olmalı, yerine göre ilaç tedavisi ile de destek verilmelidir.
Yas ve depresyon birçok yönden benzerlik gösterir. Ancak yas normal bir süreçtir ve bir hastalık değildir.. Yas sürecindeki kişi depresyon belirtileri gösterse de, destekle çökkünlük belirtilerinde azalma gözlenir. Belirtiler yavaş yavaş azalır ve ortadan kalkar. Depresyonda ise zamanla duygularda değişiklik görülmez. Yasta sevilen kişinin kaybı var ve bu olay sonucunda beklenen bir kötü hissetme durumu vardır. Depresyonda ise kaybedilen kişi ile ilgili depresif duygular geçmediği gibi kötü hissetme hali yaşamın birçok yönüne yansır.
Çocukların yas tepkisi, erişkinlerden farklıdır. Çoğunlukla, hiçbir şey olmamış gibi tepkisizlikle aşırır tepkisel davranma şeklinde gidip gelmeler olur. Erişkinler, çocukların sonradan verdikleri tepkileri anlayamayabilir, yanlış anlam verebilirler ve çatışmalar ortaya çıkabilir.. Ebeveynle çocuğun yas süreçlerinin farklı dönemlerde yaşanması sıklıkla yaşanır. Sağ kalan ebeveyn yasını tamamladıktan sonra çocuğun gecikebiln yasını yaşayabilmesi için sabırlı olmalı, çocuğun yasının tamamlanmasına yardımcı olmalıdır. Bu dönemde çocuğun diğer ebeveyni ve yakınlarına büyük sorumluluk düşer. Çocuğuyla şiddetli çatışmalar başgösterdiyse gecikmeden destek alarak zaten travmatize olmuş çocuğun ikinci kez travma yaşamasını engellemelidir.
Bazı çocuklar, ebeveynlerinin kaybını telafi etmek için ölen ebeveynin rollerini üstlenebilirler. Böyle bir durum, çocuğun yaşından erken sağlıksız bir olgunlaşma sürecine girmesine neden olabilir. Aileler bu durumu teşvik etmekten kaçınmalıdır. Çocuğun ölen eşin davranışlarını taklit etmesi bazen yaşayan ebeveynin hoşuna gider ve bu hoşnutluğunu çeşitli yollarla ileterek pekişmesine yol açabilir. Bazen de ebeveyn, çocuktan ölen eşin yaptığı işleri üstlenmesini ister. Bu durum da, çocuk için gelişimini engelleyen zararlı bir etki yapacak, sahte bir iyilik görüntüsüne neden olacaktır.
Ölüm dışındaki bazı önemli kayıplar da duygusal anlamı nedeniyle yas reaksiyonu gelişmesine neden olur. Yas reaksiyonu bu durumlarda da gerekli ve normaldir. E ş veya Sevgiliden Ayrılma, İş kaybı, Servet Kaybı (İflas) ve Göç, Muhit Değiştirme durumlarında kaybedilenlerin kabulü için bir yas süreci gerekir. Bu durumlarda yine yas patolojik hale gelmişse uzman yardımı ve tedavi gerekir.
Eş ya da sevgiliden ayrılmak aynı bir yakının kaybı gibidir. Bu defa kayıp ölüm yoluyla değil ayrılıkla yaşanmıştır. Yine bir yas reaksiyonu görülür.. Öncelikle olaylara inanamaz, şok ve şaşkınlık, ardından öfke ve pazarlık evresi gelir. Öfke döneminde onun sevmediği yanlarını büyütür. Sonra gelen pazarlık aşamasında "Keşke şöyle yapsaydım yada yapmasaydım?" gibi hesaplaşmalar yapılır. Kaybın iyice farkedilmesi ile çökkün, depresif duygulanım yaşanır. Sonunda, kabullenme ve yeniden hayata dönüş olur. evresidir. Kişi, eski anıları hatırladığında burukluk hisseder, ancak yaşamına devam eder. Güçlü duygu yatırımı yapılmış bir ilişkiden ayrılmada yas tutulması önemlidir. Ancak bu süreç uzar , duygusal aşamalardan birinde takılma olursa ayrılığın travmatik etkisi oluşmuş demektir ve psikolojik sorunlar ortaya çıkar. Bazen kişi ayrılık acısına dayanmak için hemen yeni bir ilişkiye başlar. Bu yas sürecini engeller , olumsuz duygu yükünün birikimi çoğunlukla başka psikolojik sıkıntılar şeklinde açığa çıkar.
'Onsuz yapamam, ölürüm, dayanamam, asla başkasını sevemem' cümleleri kişinin ayrılmaya ve reddedilmeye dayanma kapasitesinin az olması, aşırı duyarlılık, kırılganlık gibi etkenlerle psikolojik sorun gelişme ihtimalinin yüksek olduğunu ortaya koyar . Ayrıca ayrılığın travmatik etkisinin boyutu, ilişkinin yapısı, süresi, sonlanma şekli, terk edilmek, başka biri nedeniyle terk edilmek, ayrılık nedenlerinin konuşulmaması ya da ikna edici sebepler ortaya konmaması gibi durumlar yaşanan yas sürecini etkiler. Takıntılı aşk olarak bilinen bağlanma biçimi ayrılık sonrası oluşan psikolojik rahatsızlıkların en yoğun yaşanmasına neden olur. Depresyon, anksiyete bozukluğu ve alkol ve madde kötüye kullanımı sık rastlanır.
Bireysel veya grup terapileri ile psikoterapide; erken dönem ayrılık travmaları ve ilişki sürecinde ve ayrılık döneminde yaşanmış olan travmatik deneyimler çalışılır. Psikolojik zorlanmalar giderek azalır, kişi hayatını ayrılık acısından bağımsız yaşamaya ve kendini yeni bir ilişkiye hazır hissetmeye başlar. EMDR, diğer bir çok psikolojik travma yaşantısında olduğu gibi ayrılık sorunlarının tedavisinde de oldukça etkili ve hızlı bir yöntemdir.
İş kaybı hayattaki ilk üç stresten biridir. Kişinin uzun süredir üzerinde yatırım yaptığı bir şeyi kaybetmesidir. Kişinin sevdiği bir kişiyi kaybettiğinde hissettiği duyguya benzemektedir. Yine bir yas süreci yaşanır. İşini kaybeden veya kaybetmeye riski yaşayan kişi, bir çok yoğun olumsuz duygu yaşayabilir .İş kaybı, çoğu zaman geçmişte yaşanan travmatik deneyimleri tetikleyebilir. Terapide, erken travmatik deneyimler çalışılır. " yetersizim, başarısızım" şeklindeki olumsuz düşüncelerinin yarattığı duyguların belirlenmesi, düşüncelerin, duyguların yeniden yapılandırılması hedeflenir.