Anoreksiya Nervoza ve Bulimiya Nervoza
Tanısında bir güçlük yaşanmayan, ancak etyolojisi tartışmalı ve tedavisi zor, nevrozun sınırlarını zorlayan bir psikopatolojidir anoreksiya nevroza ve bulimiya nevroza.
Anoreksiya nevroza ve bulimiya nervozalı hastaların kişilik özelliklerinde erişilmez, boyun eğdirilmez ve uzak tavırlarıyla narsisistik bir yapı, itici ve soğuk bir ifadeyle negativizm, kızgın ve her an parlayabilir bir ruh hali ile agresyon, dışarıya umarsız bakışlarla izolasyon ve ilişki zorluğu, katı ve ketum davranışlarıyla rijidite ile hayatın tüm alanlarında kontrollü olmak zorunluluğu klinik tabloya hakimdir.
Bunlardan dolayı anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozalı hastaların tedavisi oldukça güçtür. Neredeyse psikozlardaki kadar direnç söz konusu olup, terapisti ve hastayı uzun, yavaş ve zor bir süreç beklemektedir. İnkar ve aşırı rasyonalizasyon gibi savunma mekanizmalarını çok güçlü biçimde kullanan hastalar kayıtsızlık, kabullenmeme, negativizm, mesafe koyma ve pasif tutum gibi davranış biçimleri geliştirerek, direnci aşıp aktarıma doğru ilerlemek zaman almaktadır. Narsisistik çizgileri çok keskin olan hastalarla her türlü güç mücadelesinden kaçınılmalıdır. Anoreksiya nervozalı bir hasta ruhsal ve bedensel tahribatı pahasına gerek ailevi ilişkileri, gerekse psikiyatrist-psikoterapistiyle olan ilişkisinde galip gelecek tüm çabayı sarf edecektir.
Anoreksiya nervoza bilinçdışında kişinin bedenine uyguladığı şiddet, kendi bedenini tahrip arzusudur. Diyet ve ince beden modasıyla bir çok anoreksiya nervoza vakası geç tanı almakta, tedavi gecikmektedir. Anoreksiya nervoza tedavisinde ne kadar erken davranılırsa iyileşme şansı o kadar yüksektir. Ülkemizde ise psikiyatriste başvurma oranlarının düşüklüğü ve hastalığın çevre tarafından inkarı nedeniyle bir çok vaka hastalık çok ilerlediğinde tespit edilmekte, kronikleşme oranı artmaktadır.
Anoreksiya nervozanın başlangıcı genellikle ergenlik dönemine rastlar. Farklılaşan beden ergen için kaygı nesnesine dönüşmüş, erişkinliğe geçiş reddedilmekte, çocukluğa kaçmaya çalışılmaktadır. İçsel çatışmaların odak noktası beden olmuş, savunma düzenekleri bedene yönelmiştir. Bazı ergenlerde ise, ergenlikte yeniden harekete geçen ödipal çatışmaların etkisiyle cinsiyeti vurgulayan bedensel gelişimleri durdurma, geriletme amaçlanmakta, anoreksiya ve bulimiya gelişmektedir. Ödipal çatışmada ensest korkuları temeldir.
Ergenlerde anoreksiya ve bulimiya nervoza gelişiminde ana faktörlerden biri de otonomilerine saygı duyulmamasıdır. Otonomisine müdahale edilip, bireyleşmesi yönünde cesaretlendirilmeyen, ait olma hissinin otonomiden daha çok değer gördüğü ailelerde, ergen bireyleşme mücadelesi verirken, bağımlı olduğu aileden kopmakta zorlanır. Aile ilişkileriyle mücadele edemediğinden, yaşadığı çatışma kontrol edebildiği tek şey olan bedenine yönlenir. Hırsını bedeninden alacak, bedenine yönelik şiddet uygulayarak çaresizce bedenini tahrip edecektir. Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza bu haykırışın klinik tablosudur. “Beni ele geçiremezsiniz, beni yönetemezsiniz, bedenimi kontrol edemezsiniz, herşeyimi kontrol etseniz de bu beden benim ve istediğim gibi kullanırım, onu yıkıma uğratıp yok ederken bile çaresizliğinizle başbaşa kalır hiçbir şey yapamazsınız” sessiz çığlığı görünürde bulimiya ve anoreksiyadır.
Psikiyatride yeme bozuklukları içinde sınıflandırılan anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza vakalarında aile içi çatışmanın daha çok anne ile ergen arasında olduğu görülmüştür. Bundan dolayı da bulimiya ve anoreksiya daha çok kızlarda görülür. Anneyle ayrımlaşmasını tamamlayamayan genç kız anneye karşı ambivalans içindedir. Yani hem ondan kopamaz, ona doğru çekilir, hem de büyük bir öfke ve agresyon ile ondan uzak durmaya çalışır. Bu çatışma ergen tarafında içsel olarak çözülmeyip ağırlaşırsa, bedende çıkış yolu arayarak yeme bozukluğuna dönebilir.
Yeme bozukluğu (anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza) bulunan hastalar beden ağırlığı ile ilgili en küçük öneri ve müdahaleyi “ele geçirilme” olarak algılayarak kolaylıkla negatif bir tutum içine girerler. Hastanın hastalığını kabul etmesi için psikiyatrist-psikoterapistin yaklaşımı çok önemlidir. Tedavinin her aşamasında da hasta zaman zaman direnç gösterecek, kolaylıkla geri dönüşler yaşayabilecektir.
Fransız psikiyatrist ve psikanalist Bernard Brusset’ in “Anoreksiya nervozada objenin gölgesi bedenin üstüne düşer” ifadesi tüm hastalığın tek cümlede özeti gibidir.
Bulimiya nervoza psikiyatri literatürüne daha sonra girmiş bir hastalıktır. Anoreksiya nervozadan farklı olarak bulimiyada karşı konulamayan, çok güçlü ve aşırı yeme arzusu, buna bağlı aşırı yeme epizodları, kilo almaktan korkma ve yenilen gıdanın şişmanlatıcı etkisinden kurtulmak için de kusarak mideyi boşaltmak söz konusudur. Vakaların dörtte birinde bulimiya öncesi anoreksik bir dönem ya da sıklıkla ağrılıkla ilgili aşırı uğraşı ve diyet yapılarak zayıflanan epizodlar gözlenir. Arkasından aşırı yeme arzusu, kilo almayı önlemek için kendini zorlayarak kusma ya da laksatif ve diüretik kullanarak gıdaların emilmesini önlemeye yönelik çabalarla bulimiya nervoza kliniği ortaya çıkar.
Bulimiya nervoza da kadınlarda daha sık görülmekte olup, çoğu hasta normal ya da hafif kiloludur.
Özellikle depresyon başta olmak üzere ailede psikiyatrik bozukluk öyküsü, çocukluk dönemindeki olumsuz yaşantılar yeme bozuklukları (anoreksiya, bulimiya gibi) için risk faktörüdür. Mükemmeliyetçilik ve düşük benlik saygısı kolaylaştırıcı etmenlerdir. Emosyonel desteği az, çocuğa uzak, duyguların rahatça ifade edilemediği, çatışma yaşanan, baskılayıcı, iletişim ve etkileşim sorunları olan uyumsuz ailelerde yetişen çocuklarda risk yükselmektedir. Her iki ebeveynin sınır koymakta zorlandığı, katı disiplin ve fiziksel cezalandırmanın uygulandığı, ebeveyn bakımı ve beklentilerinin düşük olduğu aileler de anoreksiya ve bulimiya olgularında tetikleyici olabilmektedir. Annelerde çoğu kez aşırı koruyucu ancak soğuk ve çevresindeki insanları zor kabullenir bir yapı olduğu gözlenmiştir.
Anoreksiya nervoza tedavisi kolaymış gibi görünse de psikiyatrik tedaviler içinde en zor olanlardandır. Tedaviyi reddetme, uymama, gizli direnç ve tedaviyi terk etme çok sık görülür, ölüm oranı %6-18 arasında değişir.
Tedavide kilo alımına karşı direnç büyüktür. Bireysel psikoterapi ve aile terapisi kabul edilse dahi direnç ve bilinçdışı tedaviyi reddetme büyük sorundur. Bazı anoreksiya vakalarında depresyon nedeniyle de direnç görülebilmektedir.
Bir çok anoreksiya ve bulimiyalı hastada aşırı değerlendirilmiş düşünceler vardır. Bunlar gerçekçi olmayan, güçlü inanışlardır. Politik ya da etik inançlar gibi tarif edebilsek de buradaki özellik tamamen hatalı olmalarıdır. Kişiler bu düşünceleri saçma olarak görmez ve bununla mücadele etmek istemezler. Kıskançlık, hipokondriyazis ve paranoid durumlarda da aşırı değerlendirilmiş düşünceler vardır.
Anorektik hastalarda bir diğer sorun da algı ve kognitif bozukluklardır. Çok fazla mantıksal hatalar yaparlar, dikkatte yanlı seçicilik, soyutlama ve düşünce esnekliğinde bozulma gösterirler.
Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza gibi yeme bozukluklarının bilişsel modelinde beden biçimi ve kiloyla ilgili gerçek dışı ve katı inançlar yatmaktadır. Tedavide en tercih edilen psikoterapi yöntemi bilişsel davranışçı terapi olup, diğer tedavilere göre daha etkilidir. Vakanın durumuna göre psikodinamik terapiler ve aile terapileriyle de desteklenmesi uygun olur. Hipnoz ve hipnoterapi tedavinin her aşamasında bize yardımcı olmaktadır.
Yeme bozuklukları tedavisinde (bulimia nervoza ve anoreksiya nevroza gibi) Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezimizden her türlü psikiyatrik-psikolojik desteği alabilirsiniz.
Bedeninizle barışık sağlıklı bir yaşam dileriz.
Psikiyatri Uzmanı Doktor Emine Filiz Uluhan, Lara/Muratpaşa/Antalya.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Yeme Bozuklukları Tedavisi, Yeme Bozukluklarının Bilişsel Terapisi.