Varoluşçu Terapi
Irwin Yalom varoluşçu terapiyi “kişinin varoluşundan kaynaklanan konulara odaklanan dinamik bir terapi yaklaşımı” olarak tanımlar. Varoluşçulukta insanların temelde iyi ya da kötü olduklarına dair iki farklı görüş vardır.
Carl Rogers insan doğasının doğuştan iyi olduğunu, belli koşullar sağlandığında her zaman için kendilerini gerçekleştirme yolunda seçim yaptıklarını savunur. Kötülük ve yıkıcı davranışlar insanın kendini gerçekleştirme amacı ile tutarlı değildir. Kötülüğü destekleyen temel faktör kültürel etkilerdir. İnsanın özü temelde yapıcı olmasına karşın yaşadıkları nedeniyle bu özelliğini yitirmektedir.
Rollo May ise kötülüğün insanın bir parçası olduğunu, iyilik ve kötülüğün bir denge oluşturduğunu söyler. Kültür insanlardan oluştuğu için dünyadaki kötülükleri kültüre yüklememek gerektiğini savunur. İnsanlar iyi ve kötü eylemleri arasında bir seçim yapma kapasiteleri olduğunu bilmelidir. May’ e göre negatif ve pozitiflik arasındaki zıtlık insan yaşamına derinlik katmaktadır. Herkes manivelayı iyiye veya kötüye doğru çevirebilir.
Varoluşçu terapinin bir diğer kurucusu Viktor Frankl ise yaşamın her koşulda, en dayanılmaz olduğu zamanlarda bile, anlamlı olduğunu savunur. İnsanın özündeki acı, suçluluk ve ölüm korkularına karşın, herhangi bir durumdan en iyiyi çıkarma potansiyelimiz sayesinde yaşama “evet” diyoruz. Yani her insan, yaşamındaki olumsuzluğu yaratıcı bir şekilde olumlu veya yapıcı bir şeye dönüştürebilir.
Varoluşçu psikoterapinin temel felsefesi insanların özgür olduğu, kendilerini gerçekleştirme kapasitesine sahip oldukları, kendi yaşamlarından kendilerinin sorunlu olup, yaşamlarının kendi seçimlerinden kaynaklandığıdır. İnsanın en sonunda ulaşacağı en üst amaç sevgi olup, insanın kurtuluşu sevmek ve sevilmekten geçer.
Varoluşçulukta herkesin kaygı yaşadığı kabul edilir. Kaygının temelinde hayatta kalma, yaşamı sürdürme, varlığımıza anlam katma ihtiyacı vardır. Varoluşçu kaygı tüm bu hedeflere karşın kişinin ölümlü olduğunun farkında olmasından kaynaklanır. Bu durum sağlıklı bir psikolojik yapıda yaşamımızla barışık olabilmemiz için kritik nokta olacaktır. Kişi durumunu abarttığında nevrotik kaygı oluşur. Bu durum yıkıcı ve paralize edici olup, kişi tarafından bastırılma eğilimindedir ve ruhsal dengeyi bozacaktır.
Ölüm, özgürlük, izolasyon ve anlamsızlık dört temel varoluşçu temadır. Varoluşçu terapide bu temalar ayrıntılı olarak işlenir.
Nihai tema ölümdür. Ölümün her an tepemizde olduğu bilinci insanın en büyük korkusu olup, psikolojik yapımız kaderimizle gerçekten yüzleşmekten kaçınmak üzerine kuruludur. Bu kaygı, bilinci ele geçirirse psikolojik fonksiyonlar darmadağın olur. Ölümün farkında olmak yaşamımıza anlam vermek için değerlendirilmelidir.
İkinci tema özgürlük, kişinin yaşamının tamamen kendi sorumluluğunda olmasını getirir. Yaşamımızın, seçimlerimizin ve eylemlerinizin tüm sorumluluğu bizdedir. Özgürlük, seçim yapma şansı verse de dehşet verici sonuçlar olasılığı “varoluşçu suçluluk” duygusunu doğurur. Yaptığımız her seçim diğer seçimi etkilemekte, kişi zaman zaman seçim yapma ya da seçimlerinin sonuçlarına katlanma noktasında sıkışıp kalmakta, ruhsal denge bozulmaktadır.
Bir diğer tema olan anlamsızlık da psikolojik yapının bozulmasında hassas bir durumdur. Yaşamının anlamını bulamayanlar arama sürecinde acılar yaşayacak, belki de hayatın anlamını kaçınılmaz bir acı yaşayarak bulacaklardır.
Ölümlü olmak, özgürlük ve sorumluluğunu kabul etmek izolasyon kavramını ortaya çıkarır. Bireyler nihayette yalnızdır ve izole olduğu gerçeğini kabul etmek durumundadır. İnsanlar yalnızlıkla mücadele ederler. Burada psikopatoloji noktası, birisiyle tek varlık gibi birleşerek güvenliğini sağlarken kendi benliğini yitirmek ya da insanlarla bir bağlantı kurmaktan vazgeçmektir.
Varoluşçu kaygılardan ölümü fark etmemek için iki temel savunma kullanırız. Kendini özel hissetmek ve nihai bir kurtarıcı olduğuna inanmak bu iki savunmadır. Özel isek, ölüm bize yaklaşmayacak, başkalarına gidecektir. Nihai kurtarıcı ise bizi var olmamaktan kurtaracaktır.
Varoluşçu psikoterapide ruhsal sağlık otantiklik olarak açıklanır. Var olmama kaygısıyla cesaret ve kararlılık içinde yüzleşmeye istekli olmak otantikliktir.
Kendini özel hissetmek paranoya ve narsisizme bağlı iken, nihai kurtarıcı inancı kişiyi fonksiyonsuzluğa sürükler. Nihai bir kurtarıcı beklerken kendini kaybetmek ya da sınırlı bir yaşam sürmek söz konusu olur. Bu kişiler bir hastalık, özel bir tehdit durumunda kırılganlığa çok müsaittirler.
Günümüzdeki bireysel başarıya odaklı yaşam tarzı varoluşçu terapide kendine rahatlıkla yer bulur. Popüler kültürdeki ben zihniyeti, amaç ve anlam arayışını körelterek bireyleri boşluğa düşürmekte, narsisizmi teşvik etmektedir. Kendimizi başkalarının gözlerine göre tanımlama ihtiyacı, daha fazla şeye sahip olma ihtiyacı, başkalarına göre daha özelmişiz havası yaratma çabaları, moda benzeri günümüz trendlerinden geri kalmama isteği, sağlıklı insanın kendi varoluşunu merkeze almasını yok ettiğinden bir çok insan farkında olmadan büyük bir tatminsizlik yaşamakta, mutlu olamamaktadır.
Kişi anlamsızlık duygusuna kapıldığında bitkisellik, nihilizm ve maceracılık olarak üç tür eylem tanımlanmıştır. Bitkisellik durumunda yaşamın hiçbir anlamı kalmamıştır ve en ciddi olanıdır. Kızgınlık ve iğrenme duygularının hakim olduğu nihilizimde birey paradoksal olarak yaşamın bir anlamı olmadığını savunur. Maceracılık en az zararlı durum olup kumar oynamak, madde bağımlılığı, tehlikeli sporlarla uğraşmak, hızlı otomobil kullanmak gibi eylemlerle yaşama anlam katılmaya çalışılır. Maddi risk alarak girişimci ruhu gösterip, profesyonel kazançlara imza atan bir çok kişide de aslında bu durum söz konusudur.
Varoluşçu terapide geçmişten çok “şu an” ile ilgililenilir. Danışan ve terapist anlık sübjektif yaşantılara odaklanır.
Varoluşçu terapinin amacı yaşamı netleştirmek, üzerinde düşünmek ve anlamaktır. Yaşanılan problemler ile yüzleşilecek ve sınırlar keşfedilecektir.
Danışana hiçbir zaman hasta veya yetersiz biri olarak davranılmaz. Yaşamdan bıkmış oldukları veya yaşama konusunda bilgisiz oldukları varsayılır. Terapi sürecinde herşeyin geçici olduğu, şu andaki yaşamın sübjektifliği vurgulanarak, geçmiş ve geleceğe içinde bulunulan “an” dan bakılır. Rüya analizleri de varoluşçu terapide kendine yer bulur.
Esnek bir yaklaşım olan varoluşçu terapiden geniş bir danışan grubu yararlanabilir. Getirdiği özgürlük ve bireysel sorumluluk konuları, baskı altındaki toplumlarda rahatsızlık verebilmektedir.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Bireysel Terapi Antalya, Çift Terapisi Antalya.
Psikiyatri Uzmanı, Psikoterapist Emine Filiz Uluhan, Muratpaşa/Antalya.