Panik Bozukluğu Tedavisinde Psikoterapi
Panik atağının ve panik bozukluğunun tedavisinde mutlaka ilaç tedavisi gerektiği ya da ilk müdahalenin her zaman ilaçla yapılması, panik atağı ve panik bozukluğunun altında her zaman fiziksel bir hastalık bulunduğu ya da ruhsal kökenlerin ikinci planda kalması inancı günümüz psikiyatri tedavilerinde artık geçerli değildir.
Panik bozukluğun altında, bir dizi nörokimyasal değişikliklerin beyindeki etkileri ve bedensel duyumların bir felaket biçiminde yanlış yorumlanmasının yattığı bugün için kabul edilen teorilerdir.
İlaçlar panik belirtilerini yatıştırıp, beklenti anksiyetesi ve kaçınma davranışlarını ortadan kaldırsa da hastanın var olan durumla baş etme becerilerine bir kazanım yapamazlar. Bilişsel davranışçı terapinin panik atak ve panik bozukluğu tedavisindeki ana rolü budur. Hatta bir çok hasta psikoterapi görmediğinde, ilaç olmazsa bu hastalıkla baş edilemez gibi yeni çarpıtmalara da gidebilir.
İlaç yan etkilerine aşırı duyarlı, gebe, fiziksel bir hastalık ya da başka bir nedenle ilaç kullanamayan hastalarda da psikoterapi kaçınılmazdır.
Anksiyeteli birey herhangi bir durumu, “bilginin seçici bir biçimde işlenmesi” dediğimiz algılamayla, güvenliğine yönelik bir tehlike ya da tehdit olarak görür.
Panik bozukluğu olan birey ise yukarıdaki çarpıtmaya ek olarak bedensel duyumları felaketleştirici biçimde yorumlar. Panik atak sırasında oluşan kalp krizi, beyin kanaması, kontrolünü kaybetme, çıldırma, boğulma hisleri felaketleştirme senaryolarının sonucudur.
Panik bozukluğun psikoterapi ile tedavisinde panik belirtilerini başlatan, sürdüren ya da alevlendiren uyumsuz davranış ve düşünceler ile felaketleştirici inançlara odaklanırız.
Hiperventilasyon dediğimiz hızlı solunumun panik ataktaki rolünün açıklanması ve hasta ile tartışılması, solunum egzersizlerinin öğretilmesi, bedensel duyumların yeniden tanımlanması, panik bozukluğu tedavisinde bilişsel-davranışçı terapinin temel unsurlarıdır. Tedavi boyunca hastaların bedensel duyumları ile panik - anksiyete yanıtları arasındaki ilişkiye odaklanılacak, farkındalık arttırılacaktır. Bu süreç bilişsel yeniden yapılandırma ve iç uyaranlara alıştırma ile sağlanır.
Panik atağın tedavisinde genelde 12-15 seanslık bir psikoterapi gerekir. Panik atağı ile ilgili bilişsel hatalar, hiperventilasyon, fiziksel duyumlarla ilgili koşullu tepkiler, korku ve kaçınma davranışlarına yönelik uygulamalar terapi boyunca ayrıntılı işlenecektir. Psikoterapist bilişsel-davranış tedavisinde, panik bozukluğunun fizyolojisi konusunda ruhsal eğitim ve bilgilendirme yaparken, bilişsel yeniden yapılandırma, solunum egzersizleri, iç uyaranlarla karşılaştırma, gerçek yaşamda alıştırma ve ev ödevleri gibi yöntemleri aktif olarak kullanacaktır.
Anksiyetedeki temel yorum ya da biliş, fiziksel ya da psikososyal tehlike algısıdır. Olumsuz nitelikteki otomatik düşünceler yanında işlevsel olmayan tutum ve kurallar da burada rol oynar. Paniğin bilişsel modelinde ana unsur, bedensel durumların felaketleştirici biçimde yorumlanması eğilimidir. Yanlış biçimde yorumlanan bedensel duyumlar önce normal anksiyete tepkileri oluşturacak, giderek felaketleştirme devreye girecek, duyumlar fiziksel bir hastalık ile eşleştirilecek, kalp krizi ya da felç geçirme gibi bir hastalığa odaklanılacak ve kontrol kaybı duygusu giderek yoğunlaşacak, panik atak tablosu ortaya çıkacaktır.
Panik bozukluğu ve panik atağa bilişsel yaklaşımda otonomik belirtilerin kökeninde yatan nörobiyolojik ve nörokimyasal süreçler reddedilmez, ancak temel hedef, otonomik belirtilerin ortaya çıkması ile bedensel duyumların yanlış biçimde “felaket” olarak yorumlanması arasındaki bağlantıyı kurmaktır. Bu arada, panik belirtileri ile bedensel duyumlara verilen felaketleştirici yanıtlar arasındaki bağlantılar gösterilmeye çalışılır.
Panik atağın başlangıç belirtisi psikoterapide bize büyük kılavuzdur. Buradaki otomatik düşünceler temel inanca ulaşmada en büyük yardımcıdır. O anda yaşanan ve etkin olan sıcak bilişler üzerinden tedavi yönlendirilir.
Panik atak tedavisinde öncelik anksiyeteyi azaltmak ve panik atağı sonlandırmaktır. Psikiyatrist gerçekçi ama umut aşılayıcı bir yaklaşım sergilemeli, tedavi ile ilgili olumsuz inanç ve çarpıtmaları değiştirmelidir.
Panik bozukluğu tedavisinde bilişsel-davranışçı terapiyi kullanırken ilk olarak 2-4 hafta içinde panik atak sıklığı ve şiddetini azaltma hedeflenir. Atakların azalması ile beklenti anksiyetesi azalacak, bunu takiben kaçınma davranışlarını ortadan kaldırma çalışmaları yapılacaktır.
Bilişsel terapide genel prensip, hastanın kendi bilişlerini tanımlamayı başarması, farkında olabilmesi ve bunları alternatif düşüncelerle değiştirmeyi öğrenmesidir.
Panik atak hastaları defalarca aynı durumu yaşamış olup, bir şey olmadığını test etmelerine karşın her seferinde yine kalp krizi geçirme, kontrolünü yitirme, felç olup kalma duygularına yenik düşerler. Sürekli olarak beden duyumları ile savaşmak, hipervijilans dediğimiz dikkati bütün iç ve dış uyaranlar üzerinde aşırı toplama, bedeni yineleyici biçimde tarama eğilimi, kaçınma davranışları ile olumsuz düşüncelerle yüzleşmenin engellenmesi buna sebeptir.
Panik bozukluğunun bilişsel-davranışçı tedavisi yapılandırılmış oturumlardan oluşur.
1)Tedavide ilk adım olumsuz nitelikteki otomatik düşüncelerin açığa çıkarılmasıdır. Bunu takiben;
2)Düşünce, duygu ve davranışlar arasındaki ilişki gösterilmeye çalışılır.
3)Anksiyetenin ne olduğu, kaynakları, belirtileri, fizyolojisi, otonomik değişikliklerin oluşumu ve sonuçları geniş biçimde anlatılır.
4)Otomatik düşüncelerle baş edilemeyen durumlarda, anksiyete belirtilerini denetleme becerileri kazandırılır.
5)Otomatik düşüncelerle sözel meydan okuma yaptırılır.
6)İstemli olarak hiperventilasyon ve benzeri deneyimler ile panik atağı benzeri klinik durumlar oluşturup davranışsal deneyler yaptırılır.
7)Davranışsal deney imgeleme yoluyla panik atağı oluşturma şeklinde de olabilir.
8)Yalnız sokağa çıkma, egzersiz gibi hastaya korku veren ve kaçınma davranışı oluşturan durumların üzerine aşamalı biçimde gidilir.
9)İşlevsel olmayan inançlar ve varsayımlar özel tekniklerle işlenerek hastaya içgörü kazandırılmaya çalışılır.
10)Hastanın belirtilerini kendisinin denetleyebileceğini gördüğü gevşeme egzersizleri tedavinin her aşamasında kullanılır.
Tedaviyle kazanılan beceriler yeterince kullanılmaz, alıştırma yöntemleri bırakılır, pekiştirme seansları ihmal edilirse birçok olguda bozukluk tekrarlayabilir. Panik hastalarının bu duruma özellikle dikkat etmeleri tedavinin kalıcılığı bakımından önemlidir. Yeniden panik belirtileri ortaya çıksa bile, bireyin tedavi öncesi durumundan farklı bir noktada olduğu, artık bozuklukla nasıl baş edebileceği konusunda bilgi, tutum ve beceri sahibi olduğunun hatırlatılması kısa sürede panik belirtilerini durduracaktır.
Depresyon ya da eş tanılı bir psikiyatrik bozukluğun bulunması, hastanın işbirliğinin yetersiz olması, alkol ya da benzodiazepin kullanılması psikoterapinin etkinliğini azaltabilir.
Siz de dünyada ve ülkemizde giderek önem kazanan psikoterapi ile panik atağa dur diyebilir, panik atak ve panik bozukluğundan kurtulabilirsiniz.
Panik atak tedavisinde bilişsel-davranışçı terapi tercihinizi Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi merkezimizde kullanabilirsiniz. Hipnoz, hipnoterapi, EMDR ve psikoterapi ile ilgili ayrıntılı bilgileri Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi merkezimizin 02423114433 numaralı telefonundan alabilirsiniz.
Psikiyatri Uzmanı, Psikoterapist Dr.Emine Filiz Uluhan.