Ergenlikte Güç Savaşı
Ergenliğe girişle birlikte kızlarda ve erkeklerde cinsellik baskısı ve erkek çocuklarda özellikle testosteron düzeyinin yükselmesiyle saldırganlık dürtülerinde artma gözlenir. Ergenin bu fazla enerjiyi ve saldırganlık baskısını insanlar arası ilişkilerinde dengelemesi gerekir.
Ergen bu dönemde anne baba bağımlılığından ve bu bağımlılığın getirdiği hassaslık ve güçsüzlükten kurtulma durumundadır. Aslında çocuk ile ebeveynleri arasındaki güç savaşları çocuğun özerkleşmeye başladığı 2 yaşından itibaren başlamaktadır. Ergenlikle birlikte erişkin dünyasında yerini alması gereken genç er ya da geç ebeveyn otoritesini devirmek durumundadır. Böylelikle karar verme ve sorumluluk alma görevleri ergene geçecektir. Burada önemli olan ebeveyn otoritesinin kırılmasının isyankâr bir eylemden ziyade kademeli geçişidir. Bunu sağlayacak esas faktörde anne babadan öğrenilecek yol göstericiler, sağlıklı bir ruh yapısı, kazanılması gereken ilke ve değerlerdir. Bu gelişimsel aşamalar sağlıklı bir şekilde geçilmemişse ergen bu dönemde güç kazanımından tedirginlik ve suçluluk duyabilir, sorumluluklarından kaçarak sahip olması gereken güç ve yetkilerini reddedebilir.
Ergenliğin bu gelişimsel görevlerinin tamamında bir güç dengesi vardır. Ergen savaşçı, savunucu ya da ödünleyici güç dengesini, o güne kadar kazandığı iç benlik gücü yani “benim, olabilirim, yapabilirim, olacağım” deme yetisi ve aile içindeki güç dengesinde şimdiye kadar aldığı rolle kurabilir. Ergen bedenindeki fizyolojik değişimleri ve cinsel dürtülerini bastırmadan özümsemeyi başarmalı ve benliğine katabilmelidir. Bunu yapabilmek “benim” diyebilme gücüne bağlıdır. “Benim” çekirdeği gelişmemişse yeni görünüş ve duygular parçalayıcı ve düzeni bozucu olabilir. Bu durumda ergende kimlik belirsizliği, tedirginlik ve denetimi yitirme korkusu ağır basar, yetişkinliğe adım atmada büyük sancılar çekilir.
Ergenliğin getirdiği bir sorumluluk da karşı cinsle bağlantı kurabilme, sağlıklı bir ilişki yürütebilme yeteneğidir. Çocuklukta hemcinsleriyle kurulmaya meyilli grup oluşturma ve ortak hedefler karşı cinse yönelecektir. Karşı cinsin gözünde kız veya erkek olarak benliğini yerleştirme, dişiliğini veya erkekliğini onaylattırma ihtiyacı söz konusudur. Bu durumda sevme ve sevilme ihtiyacı anne baba yerine bir arkadaş üzerinden giderilmeye çalışılır. İç gücü zayıf bir ergen bu durumda güçsüzlük ve utanç duygularına hassas ve açık hale gelir.
Ergenliğin gelişimsel görevlerinden biri de bir yaşam felsefesi geliştirmektir. Yaşam felsefesi kişinin yönlendirmek istediği değerler, hedefler ve standartlardır. Bu standartlar karşılandığı ölçüde kişi kendini iyi hisseder. Bu görev bir zamanlar anne babada olan gücün benliğin içine alınmasıyla mümkün olur. Genç anne babasına ne kadar hayranlık duyuyor ve otoritesini iyi hissediyorsa bu süreç o kadar sağlıklı atlatılır. Ebeveynlerin benimsediklerinin çoğu ergen içinde gerçekten kendine ait gibi algılanıyorsa sorun yoktur. Anne babanın gücü ve otoritesi bir güvenlik ve özsaygı kaynağı olarak görülüyorsa bu güçten kıskanılmaz, nefret edilmez, yıkma yerine taklit edilir ve örnek alınır. Burada ergenliğe geçişte anne babanın denetimlerinden yavaşça vazgeçerek, çocuğun daha fazla sorumluluk almasına fırsat vermeleri yumuşak bir geçiş için önem kazanmaktadır. Anne baba otoritesini tamamen reddetmek ve devirmekte çocuk için kabul edilmesi çok zor bir durumdur. Anne veya baba gibi olmamak, onları benimsememek kolay hazmedilemez ama çocuk sevebileceği veya iyi hissedebileceği bir benliğe sahip olmak için tacizkar bir baba veya aşırı denetleyici fakat güçsüz bir anne kimliğini reddedebilir. Bu ilk başlarda ergeni kendi dünyasında güçsüz hissetmesine yol açsa da, sağlıklı bir kişilik ve kimlik için aşılması gereken bir süreçtir.
Anne babanın ruhsal yapısındaki dengesizlik sonucu kendi güçlerini sürdürmek uğruna çocuklarını güçsüz ve küçülmüş durumda tutma gereksinimi varsa, ergen yetişkin gücüne ulaşmak için mutlaka ebeveyn otoritesini devirmek durumundadır. Bu durumda genç, anne babaya rağmen onları tahtından indirerek incitmiş olmanın suçluluğu ve kaygısıyla baş etmek zorunda kalabilir ama sağlıklı bir gelişim için bu yaşanmak durumundadır. Sağlıklı yapıda sadece “benim” değil, “olabilirim ve olacağım” şeklinde bir güç yelpazesi de gelişmelidir.
Anne babadan bağımsızlık ve ayrılık, anne babanın artık yıkıldığı, yok olduğu, yabancılaştığı bir durum demek değildir. Gerçek kendilikte çocuk anne babanın hala orada olduğunu, onlara güvenebileceğini, sevip, sevildiğini bilmelidir. İç güç hiçbir şekilde büyüyen çocukların bu sevgi ve ilginin devamıyla ilgilenmesine engel değildir.
Ergen benliğine ve iç gücüne ilişkin öz saygıyla, güvenli bir duyguya sahipse bağımsız hareket etmek ve bunun sorumluluğunu almak o kadar zor ve ürkütücü olmayacaktır. Ancak temelde özgüven eksikliği, gizli güçsüzlük ve yetersizlik duyguları varsa ergen madde bağımlılığı, suç çetelerine karışma gibi eylemlerle güç ve gurur arama yoluna giderek utanç ve güçsüzlük duygularının üstesinden gelmeye çalışır. Aynı zamanda cinsel kimlik karmaşası ve mesleki bir kimliğe karar verememe gibi sorunlar baş gösterir.
Ergenliğin sonuna kadar anne ve babayla yapılan özdeşleşmeler tamamlanır. Bu bütünleşme çocuğun her iki ebeveynin yönlerini ne şekilde içselleştirdiği ve bebekliğinden itibaren bunları benliğinin bir parçası haline nasıl getirdiğine bağlıdır. Çocuğun bu özdeşleşme sırasında zaman zaman çatışma ve çelişme yaşaması mümkündür. Örneğin; annenin baskın ve güçlü, babanın zayıf ve güçsüz olduğu bir ailede büyüyen çocuk babası gibi olursa zayıf karakterli ve güçsüz olacak, annesi gibi olmayı tercih ederse de bu özdeşleşme erkeklik duygusunda bir çelişki yaratacaktır. Zayıf annesiyle özdeşleşen bir kız çocuğu ise kendi cinsiyetini zayıflıkla ilişkilendirecek, bunun ezikliğini kolaylıkla üzerinden atamayacaktır.
Ebeveynler gücünü çocuğu fiziksel ya da duygusal olarak incitmek için kullanırlarsa, o güçten nefret ve korku duyulur ama hiçbir zaman gerçek bir sevgi oluşmaz. Çocuk bu durumda kişilik gelişiminde güç sahibi olmaktan kaçınan bir yapı geliştirebilir. Ebeveynle yapılan özdeşleşmelerin çatışma içerip içermemesi bireyin kendi gücüyle ilişkisini etkiler. İkilem ebeveyne benzemek istemekle, o birebir ebeveyn gibi olmanın aynı şey olmadığını fark etmeyle çözülecektir.
Freud ise ergen davranışını etkileyen en önemli faktörün biyolojik olgunlaşmayla kabaran cinsellik ve saldırganlık dürtüleri olduğunu savunur. Tüm insan ilişkilerinde bir güç boyutu olduğu gibi cinsel ve saldırgan dürtülerin de bir güç yönü vardır. Bu iki kuvvetin dengeli bir şekilde birleştirilmesi sağlıklı bir ergenlik süreci için önemlidir. Örneğin; ebeveynlerinin yanında kendini silik, güçsüz ve etkisiz hisseden bir genç kız, erken irileşen göğüsleri nedeniyle okulda erkeklerin peşinden koştuğu, popüler bir kız olunca yeni bir güç sahibi olduğunu fark eder. Ergen içselleştirme aşamalarında takıntılı ve eksik kalmışsa cinselliğin iç güce sağlıklı şekilde katılması mümkün olmayacaktır. Böyle bir kız cinselliğini farklı amaçlara adayarak güç kazanma veya güçlü görünme yolunu seçebilir.
Ergenlikte değişmelerin özümsenmesi birkaç yılı alan dereceli bir süreçle tamamlanır. 20’li yaşlarda kişinin kendini bazen tam bir erişkin gibi bazense çocuk psikolojisi içinde görmesi normaldir. Süreç sağlıklı olarak tamamlandığında genç, yetişkin dünyasında gerçek bir yetişkin olarak hayat mücadelesine devam edecektir. Zaman zamansa alçak gönüllülükle kafası okşanıp, korunmaya alınmış bir çocuk olmaktan alınan zevk hepimizin içinde özlemle anılacaktır.