Evlilikte Geçimsizlik
Boşanmaların baş nedeni geçimsizliktir. Geçimsizliğin ana sebebi de eşler arasındaki iletişim bozukluğudur. İletişim bozukluğunun temel nedeni de kadın ve erkeğin “ben” yaşantısından “biz” yaşantısına geçememeleridir.
Geçimsizlik geniş bir kavramdır ve bazı ruh hastalıklarında da etken olduğu görülmektedir. Boşanan ya da boşanmaya karar veren birçok çift geçimsizliğe somut bir örnek veremez. Geçimsizlik, özünde “anlaşamıyoruz”dur.
Boşanmayla sonuçlanan pek çok evlilik iletişim bozukluğunun kurbanıdır. İletişim bozukluğu nedeniyle birbirini dinleyip, anlayamayan çiftler arasında eşduyum kaybolduğunda, evliliğe uyum getiren esneklik, hoşgörü, özveri ortadan kalkmakta, “ben”, “sen” çekişmesi başlamaktadır.
Bireylerin çocukluk ve gençlik dönemlerinde kazandıkları kişilik özelliklerini, evliliklerinde esnetmeleri gerekir. Değişmeden kalan kişilik yapısı evlilik yaşantısında “biz” olgusunun oluşumunu engelleyecektir. Birçok evlilikte bu özveri eşlerden biri tarafından gösterilir, bu da buzdağının görünmeyen yüzünde büyük bir birikim yaratır. Ülkemizde bu özveriyi çoğu kez kadın göstermek durumunda kalmaktadır. Burada ekonomik güçsüzlüğün yanı sıra gelenek, görenek ve muhafazakâr aile yapısının rolü vardır. Mutsuz evliliğini zoraki sürdürmek durumunda kalan kadın, sonunda patlama noktasına gelmekte ya evliliğini sonlandırmakta ya da birçok ruhsal sorunla boğuşmak zorunda kalmaktadır.
Mizaçları, karakterleri, benlik özellikleri, zekâ ve entelektüel düzeyleri arasında büyük fark olan çiftler sıklıkla ruhsal uyumsuzluğa düşerler. Sürekli çatışmalı bir aile ortamında yetişmiş ya da anne babası boşanmış veya ayrı yaşayan çiftlerin evliliklerinde de boşanma oranları daha yüksektir. Evlilik öncesi takıntı, alışkanlık ve saplantılar geçimsizlik sebepleri arasındadır. Mizacın önemini şöyle örnekleyebiliriz; içedönük bir erkek, yapısı gereği eşi tarafından ilgisiz, soğuk, sevgisiz, anlayışsız görülebilmekte, dışadönük mizacı gereği konuşkan, hareketli, ilgili, dost canlısı, kolay arkadaşlık kurabilen bir kadın eşi tarafından farklı algılanabilmektedir.
Toplumsal uyumsuzluk ve kültür farkı da ciddi geçimsizlik sebebi olabilmektedir. Kültür farkı iletişim için gerekli olan ortak duygu ve düşünce oluşumuna ciddi bir engeldir. Din, dil, milliyet, mezhep farkları da toplumsal uyumsuzluk, dolayısıyla aile çatışmalarına yol açabilmektedir. Bunlar kuramsal olarak kabul edilmekle birlikte mutlulukla giden tersi durumlar çok sıktır.
Biraz anlayış ve hoşgörü, bir-iki gönül alıcı tatlı söz, tartışmaları önleyebilir, ilişkiyi tazeleyebilir. Burada eşlerin birbirleriyle aynı iletişim biçimini kullanmaları ve ortak simgelerle ileti verebilmeleri önem kazanmaktadır. Birçok evlilik yakınmasında kadınlar eşlerinin ilgi ve sevgisini somut iletilerle dile getirmesini beklerken, erkekler bunu davranışlarıyla yeterince anlattıklarını ve eşinin bunu anlayamadığını iddia ederler. Bunda kadın-erkek düşünce yapısı ve duygusal durumunun rolü olmakla birlikte, sağlıklı bir evlilik için ortak bir iletişim dili geliştirmek şarttır. Konuşulmadığı, karşılıklı jestler yapılmadığı sürece eşlerin birbirlerine olan iyi niyetleri, birbirlerini anlamaları ve anlaşmalarına yetmez.
Eşlerin geçimsizliği ve sorunları, aile büyüklerine yansıdığında tam bir kargaşa ortamına düşülebilir. Bu aileler ve yakınları için bir saygınlık, üstünlük, egemenlik savaşına dönüştürülmemelidir.
Birbirini anlamamak geçimsizliğin temelidir. Eşler kendini anlatamayıp, karşıdakini de anlayamadığı sürece aralarındaki duygusal bağ kopacak, sevgi, saygı ve güven azalacaktır. Bu döngü cinsel yaşamlarını etkilediğinde eşlerde gerginlik ve huzursuzluk artarak geçimsizlik şiddetlenir ve tam bir kısır döngüye girilir.
Anne babanın geçimsizliği en çok çocukları etkiler. Sürekli kavga ve gerilim ortamında, sevgi, saygı ve güven duygusundan yoksun bir ortamda yetişen çocuklarda ruhsal gelişim sekteye uğrar. Sıklıkla da kimlik gelişimi ve cinsel rollerin benimsenmesinde çocuklar sıkıntı yaşarlar.
Evlilikte mutlu olmak ve anlaşabilmek için;
- Çaba göstermeden hiçbir şey elde edilemez. Evliliklerde de mutlu olmak için karşılıkla çaba gösterilmeli, taraflar birbirlerinin çabasına inanmalıdır.
- Çiftler enerjilerini hayıflanmalarda tüketmek yerine daha zevkli ve doyurucu neler yapacaklarına harcamalıdır.
- Geçmişe dönük pişmanlıklar, suçlamalar, kırgınlıklara set çekilmeli, bugüne ve yarına yönlenmelidir.
- İlk hedefiniz mutlu olmak değil, mutlu etmek olmalıdır. Eşinizi mutlu ettikçe bu mutluluk size de yansıyacaktır.
- Sevinci de, üzüntüyü de eşinizle paylaşın, yüreğinizi karşılıklı olarak içtenlikle birbirinize açtığınız sürece iyi duygular ağır basacak, kötü duygular hafifleyecektir.
- Hatasız kul olmaz. Kimsenin kusursuz olmayacağını bilerek eşinizi güzel, iyi, doğru yönleriyle sevin, kötü ve yanlış yönlerini hoşgörün.
- Eşinizin kişiliğini hedef alacak tarzda kötülemeyin. Hatalarını eleştirin ancak horlayıcı, aşağılayıcı, küçümseyici tavırlardan kaçının.
- Sevgi ve övgü sözcüklerinde cimri olmayın.
- Eşinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
- Tartışın ama tartışmayı yıkıcı değil, yapıcı kılın.
- Tüm davranışlarınızda size yapılmasını istemediğiniz davranışları siz de başkasına yapmayın ilkesini uygulayın.