Ruhsal Sorunlar ve Kalp Hastalıkları
Kalp hastalıkları ile ruhsal hastalıklar arasındaki bağlantı binlerce yıldır bilinmektedir. Halk ağzında sıklıkla kullanılan 'kalpsiz, yüreği ağzına gelmek, kalbi daralmak, yüreği kabarmak' gibi terimler kalp ve psikolojik duygulanımlar arasındaki bağlantıyı göstermektedir.
Birçok insanı ölüm korkusuyla titreten panik bozukluğun en çarpıcı belirtileri nefes alamama, çarpıntı, göğüste sıkışma, göğüste ağrı, kalbin duracak gibi olması kardiyak belirtilerdir.
A tipi kişilik yapısının kalp hastalıklarına yatkınlık kazandırdığı, stres ile kalp hastalıklarının ilişkisi yakınen bilinmektedir.
Stresin yol açtığı nöroendokrin ve nörobiyolojik değişikliklerin kalp hastalığı riskini arttırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Akut ve kronik stres, organizmada tehlikelere karşı oluşan 'savaş yada kaç' tepkisine benzer bir etkiyle adrenalin ve noradrenalin salgılanmasını arttırarak kan basıncında artma, kalp hızında artma, kalp ritminde düzensizlik ve trombositlerin kümelenme eşiğini düşürerek pıhtılaşma ve trombüs oluşumuna sebep olabilmektedir. Bunun sonucunda da kalpte ritm bozuklukları koroner iskemi ve kalp krizleri meydana gelmektedir.
Sorumluluğu paylaşamama, sağlığını hafife alma, tatil yapmaksızın uzun zaman çalışma, A tipi kişilik yapısının temel özellikleridir. Bu kişiler depresyona eğilimli olup, hastalık belirtilerini algılamakta da geç kalırlar. Yoğun içsel öfkenin dışa vurumunun kontrol altına alınarak engellenmesi ortak davranış kalıbıdır. Hostilite (düşmanca tutum), acelecilik ve zaman darlığı da bu şahısların ortak özelliğidir. A tipi davranış sigara kullanımı, obezite, hareketsiz yaşam, hiperkollesterolemi ve hipertansiyon gibi risk faktörleriyle birleşirse kalp krizi olasılığı yükselir.
İtalya'da, A tipi davranışı azaltmaya yönelik grup psikoterapi çalışmalarında kalp krizi riskinin %20'ye kadar azaldığı tespit edilmiştir.
A tipi davranış psikiyatri ve psikolojide obsesif kompülsif ve narsistik kişilik özelliklerinin bir kombinasyonudur. Bu kişilerin sık kullandığı yadsıma savunma mekanizması, hiçbir zaman hastalanmayacakları duygusu yaratmakta, bu da hastalık riskini artırmakta ve tanıda gecikmeye sebep olmaktadır.
Kalp hastalıklarının nekahat döneminde en sık görülen psikiyatrik tablo depresyondur. Önceden geçirilmiş depresyon atağı veya ailede depresyon öyküsü riski artırır. Anksiyete, panik bozukluk, deliryum ve posttravmatik stres bozukluğu kalp hastalıklarında sıklıkla gözlenmektedir.
Bununla beraber, psikiyatrik tablolarda sıklıkla görülen göğüs ağrısı, çarpıntı ve nefes darlığı üçlüsü, kalp hastalıklarını taklit ederek, yanlış inanışlara yol açabilmektedir. Somatizasyon bozuklukları da organik-psikiyatrik ayırımını yapmakta dikkate alınmalıdır.
A tipi davranış özellikleri gösteren kişilere psikoterapötik yaklaşımda öfke ve yadsıma ile mücadele öğretilir. Hastanın gereksinimlerine saygı gösterilmeli ve önerilerde kişiye uygun davranılmalıdır. İşkolik bir hastaya sağlığın için altı ay hiç işe gitme gibi bir öneri hiç gerçekçi değildir.
Psikoterapide gevşeme egzersizlerinden sıklıkla yararlanıyoruz. Gevşeme egzersizleri hem anksiyeteyi gidermekte, hem de artmış sempatik uyarıyı azaltmaktadır. Bu sayede özellikle ventriküler aritmi anlamlı ölçüde düzelmektedir.
Depresyon ve anksiyete tedavisinde ilaç seçimi kalp hastalarında dikkatle yapılmalıdır. Trisiklik antidepresanlar antikolinerjik etkileri nedeniyle (ortostatik hipotansiyon, aritmi gibi) tercih edilmezler.
Yeni nesil antidepresanlar daha güvenilir olmakla birlikte, venlafaksin hipertansiyon, fluoksetin bradikardi ve atriyal fibrilasyon, sertralin ise digoksin ve varfarin gibi bazı ilaçların kan düzeylerini arttırdıklarından dolayı dikkatle izlenmelidir.
Benzodiazepinler, buspiron ve beta blokerler anksiyete tedavisinde kullanılabilirler.
Sonuç olarak, kalp hastalığı seyrinde ortaya çıkan ruhsal sorunlar, psikoterapi, ilaç veya ikisi birlikte kullanılarak tedavi edilmelidir. İlaç kullanmanız gerekirse bundan kesinlikle çekinmeyin.Psikiyatristiniz size ve sorununuza en uygun ilacı seçecektir.