Psikiyatrik Hastalıklarda Endokrin Bozukluklar

Endokrin sistem hastalıkları tıp dünyasında psikiyatrik ya da organik ayrımının en zor yapıldığı, sınırların belirsizleştiği alanların başında gelmektedir.

Psikonöroendokrinoloji bilimi psikiyatrik bozukluklarla endokrin hastalıklar arasındaki bağlantıyı araştıran bir daldır ve giderek gelişmektedir.

Psikiyatrik hastalıklar ve endokrin hastalıklar karşılıklı ilişki halinde olabilmekte, birindeki bozukluk diğerini alevlendirebilmektedir. Örneğin, hipertiroidizm (toksik guatr)(zehirli guatr)’lı bir hastada panik bozukluğu gelişebilirken, hipotiroidili bir hastada depresyon ağırlaşabilmektedir. Tersine başta depresyon olmak üzere birçok psikiyatrik hastalıkta herhangi bir bulgu henüz yokken bile endokrinolojik testler bozulabilmektedir. Örneğin, depresyonlu hastalarda, Cushing sendromu düşündüren deksametazon supresyon testi sonuçları pozitif çıkabilmektedir.

Herhangi bir endokrin hastasında psikiyatrik bulgular ortaya çıktığında, birincil bir psikiyatrik hastalığın mı mevcut olduğu, yoksa endokrin hastalıkla bağlantılı ikincil olarak psikiyatrik bozukluk mu geliştiği önemlidir.

Endokrin bir hastalığa bağlı gelişen psikiyatrik bozukluklarda genellikle;

  1. Psikiyatrik bulgular çoğu kez endokrin bir ilaca başlamakla veya bırakmakla ilişkilidir.
  2. Hastanın geçmişinde psikiyatrik hastalık öyküsü yoktur.
  3. Genellikle belek, dikkat, konsantrasyon, oryantasyon gibi bilişsel işlevlerde bozukluklar mevcuttur.
  4. Görsel halüsinasyonlar sıktır.
  5. Psikiyatrik bozukluklarda sık rastladığımız aile sorunları, evlilik sorunları gibi Psikososyal faktörler genellikle yoktur.
  6. Bir psikiyatrik bozukluk genellikle tek başına seyreder. Örneğin, panik atakta sık gözlediğimiz agorafobi bu vakalarda görülmez.
  7. Psikiyatrik bozukluğun başlangıç yaşı görülen bozukluk için beklenenden farklıdır.
  8. Psikiyatrik bulgular çoğu kez bir prodromal dönem yaşamadan hızla gelişir ve kısa sürelidir.
  9. Uygun psikiyatrik tedavi verilmesine rağmen çoğu kez tedaviye yanıtsızlık mevcuttur.

Başta depresyon, anksiyete ve yeme bozuklukları olmak üzere birçok birincil psikiyatrik hastalıklarda da endokrin sistem hastalığı bulguları görülebilmektedir. Bu durumlar çoğu kez tiroid, adrenal, hipofiz, hipotalamus gibi nöroendokrin eksenlerde oluşan bozukluklara bağlıdır. Nöroendokrin belirti ve bulguların psikiyatrik bozukluğun tedavisi ile düzelmesi söz konusudur. Psikiyatrik bozuklukların serotonin, dopamin, noradrenalin gibi birçok nörotransmitterden etkilendiği, bu transmitterlerin de pek çok endokrin işlevin düzenlenmesindeki rolü bilinen bir gerçektir. Endokrin sistem hastalığı hemen hemen tüm vakalarda psikiyatrik tabloyu ağırlaştırır.

Hipotiroidizm:

Hipotiroidizmin kilo alma, halsizlik, enerji ve libido azalması, depresif duygudurum, bilişsel işlevlerde azalma gibi bulguları depresyonla örtüşmektedir. Klinik olarak hipotiroidi belirtisi göstermeyen, hafif TSH yüksekliğiyle seyreden subklinik hipotiroidi vakaları depresyonu dirençli hale getirmekte ve çoğu kez gözden kaçmaktadır. Hipotiroidi saptanan olguların yarısında klinik olarak depresyon görülmektedir. %30 vakada yaygın anksiyete bozuklukları, %5–10 vakada da psikoz ve demansla seyreden klinik tablolar gelişmektedir. Subklinik hipotiroidizm depresyon riskini 3 kat arttırmaktadır. Depresyon ve/veya anksiyete bozukluğu gösteren hipotiroidi vakalarında antidepresan ilaç kararı ve dozu dikkat gerektirir. Anksiyete belirtileri tiroid hormon replasmanına başlandığında artabilir.

Hipotiroidizm olguları antikolinerjik ve sedatif etkilere duyarlı olduklarından trisiklik antidepresanlardan kaçınılmalı, sertralin, sitalopram, venlafaksin, mirtazepin gibi yeni nesil antidepresanlar tercih edilmelidir.

Hipertiroidizm:

Hipertiroidinin çarpıntı, aşırı yeme, sinirlilik, huzursuzluk, halsizlik ve kilo kaybı gibi belirti ve bulguları özellikle anksiyete bozukluğu ile benzeşmektedir.

Hipertiroidizm olgularının %60-80’i otoimmün bir hastalık olan ve tiroid bezini uyaran antikorlara bağlı gelişen Graves hastalığıdır. Graves hastalığı kadınlarda erkeklere oranla 10 kat daha sık rastlanır. Boşanma, iş kaybı, çocuk sorunları gibi stresler hastalığı tetikleyebilir. Uyku ve iştah bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, psikomotor aktivitede ve duygudurumda değişmeler gibi psikiyatrik hastalıklarda gördüğümüz bulgular hipertiroidizmli vakaların %90’ında prodromal olarak bulunabilmektedir.

Hipertiroidizmde en sık görülen psikiyatrik tablo, %25 sıklığıyla depresyondur. Yaklaşık %15 vakada depresyon bulguları hipertiroidizmden önce başlar.

Anksiyete bozuklukları da hipertiroidizmde depresyona yakın sıklıkla görülmektedir. Bunların bir kısmı depresyona eşlik eden anksiyete bozukluklarıdır. Panik bozukluğu ve agorafobi de normal popülasyona göre yüksek oranda gözlenir. Ajitasyon ve anksiyetenin yoğun olarak bulunduğu hastalarda kısa süreli benzodiazepin kullanımı güvenli bir yaklaşımdır.

Cushing Sendromu:

Cushing sendromu yüksek düzeyde kortizole maruz kalmayla gelişen ay dede yüzü, adet düzensizlikleri, hipertansiyon, kaslarda güçsüzlük, uyku bozuklukları, duygudurumda dalgalanmalar, konsantrasyon güçlüğü, cinsel işlev bozuklukları, depresif duygudurum ve ajitasyonla seyreden hipofiz bezinden aşırı ACTH salgılanmasıyla karakterize bir hastalıktır. Görüldüğü üzere bu bulguların bir kısmı depresyon ve anksiyete bozuklukları ile örtüşmektedir.

Depresyon, aşırı alkol alımı, anoreksiya nevroza gibi psikiyatrik bozukluklarda da kortizol seviyesi bağımsız olarak yükselebilmektedir. Bu durum tanıda karışıklık yaratır ve psodo-cushing sendromu olarak tanımlanır.

Yaşlı, melankolik ve intihar eğilimli ağır depresyon vakalarında kortizol yüksekliği %80 vakada mevcuttur.

Cushing sendromunda depresyon sıklığı %30–90 arasında değişmektedir. Bir kısım vakada ise manik özellikler ve bipolar bozukluk görülmektedir. Duygudurumda değişiklikler, ajitasyon ve huzursuzluk gibi belirtiler sık gözlenen bulgulardır.

Cushing tedavisi sonucunda serum kortizol seviyelerindeki düşme ile depresif bulguların düzelmesi doğru orantılıdır.

Hastanın durumuna göre Cushing tedavisinin yanında antidepresan, nöroleptik ve benzodiazepin grubu ilaçlar tercih edilebilir.

Kortikosteroid İlaç Kullanımı:

Prednizon, prednizolon, kortizol, metilprednizon gibi kortikosteroid ilaçlar yan etki olarak psikiyatrik bulgular verebilir. Duygudurum değişiklikleri, anksiyete belirtileri, huzursuzluk, uykusuzluk, psikoz, mani ve deliryum hali bildirilen psikiyatrik yan etkilerdir.

Bu yan etkiler sıklıkla tedavinin ilk haftasında ortaya çıkmaktadır. Doz yükseldikçe yan etki sıklığı artar.

Duygudurum bulguları arasında değişken ruh hali en sık gözlenen yan etkidir.

Riskli vakalarda kortikosteroid tedavisi öncesi lityum veya valproik asit verilmesinin duygudurum dalgalanmalarında etkili olduğu bildirilmektedir.

Addison Hastalığı (Adrenal Yetmezlik):

Kronik adrenal yetmezlik hipotansiyon, hiperpigmentasyon, bulantı, kusma, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, bitkinlik, güçsüzlük, uykuya meyil gibi bulgularla seyreden, kortizol seviyesinde azalma, kan elektrolit dengesizliği ve anemi gibi özelliklerle karakterize bir hastalıktır.

İştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, uyku hali gibi belirtiler bilindiği üzere depresyon ve anoreksiya nervosada da sık görülen bulgulardır. Addison hastalarında strese dayanıksızlık, duygudurumda labilite, impulsivite, anksiyete, irritabilite gibi semptomlar ve depresif belirtiler sıktır. Bu belirtiler kortikosteroid tedavisine olumlu yanıt verir.

Bunların yanında hiperprolaktinemi, hiperparatiroidi, hipoparatiroidi gibi endokrin bozukluklarda da benzer psikiyatrik patolojiler sıktır.

Özetle; dahili nedenlere bağlı gelişen depresyon ve anksiyete bozukluklarının %25’inin endokrin hastalıklara bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca endokrin hastalıklarda kullanılan kortikosteroid ve benzer ilaçlarda psikiyatrik yan etkiler oluşturabilmektedir. Bu bağlamda gerek psikiyatrist, gerek endokrinolog, gerekse iç hastalıkları uzmanları psikiyatrik hastalık-endokrin hastalık ilişkisini hiçbir zaman göz ardı etmemelidir.