Paranoid Kişilik ve Paranoid Düşünce
Paranoid kişilikte kuşkuculuk, aşırı kıskançlık, alınganlık, kibirlilik, kincilik, geçimsizlik, kendini diğerlerinden üstün görme gibi özellikler bulunur.
Bu özellikler kişinin benliğince özümsenmiş, benimsenmiştir. Yani egosintonik durumdadır. Tutum ve davranışlarından dolayı eleştirilse, ilişki problemi yaşasa dahi kendinde bir eksiklik ve aşırılık görmez, çevreyi suçlayarak onları sorumlu tutar. Uğradığı başarısızlıklar ve aldığı tepkilerin, başkalarının kıskançlıkları ve kendisini çekemeyişlerine bağlı olduğuna inanır. Kuşkuculuk, kıskançlık, aşırı gurur, kendini büyük ve üstün görme özellikleri sanrı niteliğinde olmadığından, çevresinde geçimsiz, kendini beğenmiş, alıngan bir kişi olarak tanınmasına rağmen sosyal yaşantısı ve iş uyumu fazla bozulmaz. Genelde izole bir sosyal yaşama adapte olmuştur.
Paranoid düşüncenin psikodinamiğinde yadsıma ve yansıtma savunma düzenekleri yatar. Kişi kendisinde kabullenmediği, kendisi için yasak bulduğu eğilimleri önce inkâr eder, sonra dışarıdaki nesneye yansıtarak o nesnede varmış ya da o nesneden geliyormuş gibi algılar. Freud bu durumun “gizil eşcinsel dürtüler” den kaynaklandığını savunmuş, latent homoseksüaliteye bağlamıştır. Gizil eşcinsellikte eşcinsel dürtüler bilinçdışıdır, bu durum dışarıya tam tersi bir yaklaşımla, aşırı erkeksi görünüm ve davranışlarla yansır. Çok sert bir erkek imajı vardır. Eşcinselliğe karşı düşmanca tavırlar sergiler, eşcinsellerden çok rahatsız olur, aşırı tepki verir.
Psikanalitik teori geliştikçe paranoid belirtilerin altında sadece gizil eşcinsel dürtülerin değil, saldırganlık dürtülerinin ve kin, nefret, utanç, suçluluk duygusu yaratan her türlü eğilimin bulunduğu da gösterilmiştir. Bana düşmanca bakıyorlar, bana kötü gözle bakıyorlar, beni sevmiyorlar, ellerinden gelse beni bir kaşık suda boğarlar diyen biri aslında içindeki saldırgan dürtüleri yansıtmaktadır. Özgüven eksikliği içindeki paranoid kişi zayıflığını ve bilinçdışı dürtülerini gizlemek için yadsıma ve yansıtma zorunluluğu duymaktadır.
Paranoid kişi derin güvensizlik, kuşkuculuk ve aşırı dikkat içinde ağır bunaltı duyar. Bu durum ilerlediğinde, nesnesi belirsiz, karmaşık korkular somutlaşır ve sanrı halini alır. Kişi kendince nedensiz korkularını açıklamakta, etrafında olan biten her şeyi anladığını düşünmektedir. Bu durum psikiyatride “paranoid aydınlanma” olarak isimlendirilir. Kendini büyük ve önemli görme, kibir duyguları da küçüklük, yetersizlik, değersizlik duygularının yadsınmasından kaynaklanmaktadır.
Paranoid hastalar rahatsızlıklarına karşı içgörüleri olmayan, hastalığı kabul etmeyen, kötülüğü kendinde değil dışarıda arayan, doktorluk bir rahatsızlığı olduğuna inanmayan kimselerdir. Psikiyatriste geldiklerinde savunucu tutum alırlar ve sanrılarını gizlerler.
Hastanın hekimine güvenmesi şarttır. Ailesi tarafından kandırılarak doktora getirilen hastanın mevcut olan kuşkuculuğu iyice depreşir ve hiçbir yarar elde edilemez. Aldatılma, oyunla kandırma gibi bir yaklaşım tamamen ters teper.
Paranoid hastalar görüşmede çok savunucu olurlar ve soruları gereksiz ayrıntılar, genelleştirmeler, yandan cevaplarla savuşturmaya çalışırlar.
Paranoid hasta yakınlarının, çaresizlik içinde onu sakinleştirmek, güvenini kazanmak amacıyla haklı olduğunu söyleyerek sanrılarına katılmak zorunda kalmaları doğru bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım hastanın sanrılarını pekiştirir. Hastanın düşüncelerine yönelik alaycı, aşağılayıcı yaklaşımlar ise onun öfkesini ve düşmanca tutumunu arttıracaktır.
Paranoid durumların tedavisi oldukça güçtür. Antipsikotik ilaçların yanında psikoterapi gerekir. Psikoterapide hastayla mantıksal tartışmaya girmek anlamsızdır. İlk hedef, hastanın sanrılarını hastalık belirtisi olarak kabul etmesini sağlamak olmalıdır. Uzun süreli bir tedavi süreci ile sanrılar kontrol altında tutulabilir.