Obezite Psikolojisinde Beden Algısı Endişeleri
Kişinin kendi vücudunu nasıl algıladığı ve görünüşüne olan tutumu beden algısı olarak isimlendirilir ve obezite psikolojisinde önemli yer tutar.
Bireyin beden algısıyla ilgili endişeleri kilo kontrolünde ciddi bir psikolojik engeldir. Beden algısı objektif olmaktan çok sübjektiftir, çoğu kez başkalarının yargılarından daha olumsuzdur.
Psikiyatrist ve psikologlar obezite tedavisinde, özellikle de kilo kontrolünün sağlanmadığı dirençli olgularda beden algısı oluşumunu cesaretlendirip, sağlamak durumundadırlar. Bu yönde verilecek eğitim ve uygulanacak psikoterapi obezite tedavisinde kilit rol oynayabilir.
Psikolojik yönü ihmal edilen bir obezite tedavisi zor olup tedaviye şiddetli bir direnç olacaktır. Kilo verilse bile kısa sürede fazlasıyla geri alınacaktır.
Batı toplumlarındaki kadınlarda bedensel görünüş hakkındaki endişeler oldukça yaygındır, bunlara normatif hoşnutsuzluk denir. Fazla kiloyu fiziksel iticilik olarak gören toplumsal uygulamalar nedeniyle, insanlar kilolarından memnun olmamakta, kilolarından kurtulmak istemektedirler. Kilo kaybıyla görünüş ve çekiciliklerinin arttığına inanan insanlar, kilo verdikçe daha iyi hissedecekleri inancındadırlar.
Ne kadar fazla kilo verirlerse daha iyi olacaklarına dair inanç, bireylerin gerçekçi bir şekilde ulaşabilecekleri kilo kaybından memnuniyetsizlik duymalarına sebep olmakta, verilen kilo kaybını küçümseme diyet programlarını bozmakta, kilo korumada başarısızlığa yol açmaktır. Bireyin derinde yerleşik ve büyük stres kaynağı olan beden algısı sorunlarını gözardı eden bir obezite tedavisi başarısızlığa mahkûmdur. Diyet ve egzersiz programlarının yanında devam edecek bilişsel davranışçı tedavi, obezite tedavisinde kalıcı ve etkili sonucu getirecektir.
Diyetisyen ve dahiliye-endokrinoloji ekseninde yürütülen obezite tedavilerinde hemen hemen tüm vakalarda psikiyatri ve psikoloji desteğine de ihtiyaç duyulur. Beden şeklinden kaynaklanan mutsuzluğun getirdiği aşırı yeme isteği ancak psikoterapi ile düzeltilebilir.
Psikoterapist beden algısının, kişinin objektif görüntüsünden ziyade bireyin kendi vücudu üzerindeki sübjektif zihinsel resmi olduğunu anlatabilmelidir. Ergenlik döneminden kalma objektif olarak fazla kilolu olmasa bile şişman hissetme, kellik, yüz görünümü, fiziksel özellikler vs. nedeniyle duyulan bedensel endişeler ya da fazla kilolu olmasına rağmen sahte bir özgüven ve bastırılmış bilinçdışı duyguların getirdiği gerçekçi olmayan iyilik hissi terapide ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Beden algısında sosyal baskıların büyük rolü vardır. Günümüzde Batı toplumlarında ince bir beden kadınlarda, uzun boy ve kaslı vücut erkeklerde zarafet sembolü iken bazı kültürlerde fazla kilolu olmak refah ve sağlık sembolüdür. 15-18. Yüzyıllar arasında ise dünya genelinde geniş ölçüler, yuvarlak hatlar ve günümüzden çok daha fazla kilolu kadınlar ideal ölçülerde sayılmakta idi. Fiziksel çekicilikle ilgili kültürel normlar zaman içinde değişmekte ve bunlara uyum sağlamak çoğu insan için çok zor olmaktadır. Toplumun o zamanki fiziksel çekicilik normlarına uyanlar daha zeki, daha başarılı, daha uyumlu, daha kabul edilebilir bulunmakta, bundan dolayı da bireylerin kendilik imgeleri, görünüşlerini görme biçimleriyle kuvvetli ilişki içinde gelişmektedir.
Görünüşe özel önem gösteren ailelerde yetişme de bireyin kendine özgü baskı yaratan bir faktördür.
Fiziksel görünümdeki dikkat çekici bazı özellikler de (aşırı kısa ya da uzun boy, saç rengi ya da tipi, burun yapısı, çil, sivilce izi vs.) dikkat çekici olabilmekte, bilhassa ergenlik döneminde kırıcı algılanabilmektedir.
Kilolu olduğu için beden eğitimi dersinde zorlanmak, eşi ya da doktoru tarafından şişman olduğu söylenmek, uçakta, otobüste otururken sıkıntı yaratmak, okulda arkadaşları tarafından alaya alınmak ya da bazı oyunlara dâhil edilmemek gibi pek çok olay da kişide olumsuz beden algısına yol açabilir.
Bunlara benzer pek çok geçirilmiş yaşantı ya da faktör bireyin beden algısı endişelerinin kökeninde yer alabilir. Bireyin psikolojisini çözebilmek için psikiyatrist buna özel önem vermelidir.
Beden algısında olumsuz imaja sahip birçok kişi kaçınma reaksiyonu gösterir. (Sosyal ortamlardan kaçınma, denize girmekten kaçınma, cinsel aktiviteden kaçınma gibi.) Kaçınma davranışları kısa vadede stres ve anksiyeteyi azaltsa bile uzun vadede hiçbir faydası yoktur. Obezitenin psikolojik tedavisinde terapide bu konu özellikle işlenecektir.
Bazı hastalar ise tam tersine bedenlerini aşırı derecede kontrol etmeye girişebilirler. Ayna karşısından ayrılmamak, günde 8-10 kez tartılmak, sürekli beden ölçüsünü almak gibi eylemler de kaçınma davranışları kadar önemlidir ve olumsuz beden imajı algısında sorumludur.
Olumsuz tahminler, tekrarlayan eleştirel düşünceler ve işlevsiz inançlar da olumsuz beden imajından sorumludur. Bunlar psikoterapi sırasında mutlaka çözümlenmelidir.
“Kötü gözüküyorum.”, “Şişman ve iticiyim.”, “Fil gibi oldum.” tarzındaki olumsuz tahmin ve eleştirel düşünceler ile “Başarı zayıf olmaya bağlıdır.”, “Ancak zayıf olursam kendime güvenim olur.”, “Başkalarınca kabul edilmem zayıf olmama bağlı.”, “Çekici ve popüler olmam için zayıf olmalıyım.”, “Zayıf olmazsam eşim beni terk eder.”, “Hayatta başarılı insanların tümü zayıf ve zariftir.” gibi işlevsiz inançlar psikoterapist tarafından saptanmalı, beden algısı kaygısı giderilmelidir.
Psikoterapide ele alınacak konulardan biri de kiloya bağlı ve kilodan bağımsız hedeflerdir. Bazı giysileri giymek, bazı sporları yapmak gibi kiloya bağlı hedefler ile özgüven artımı, daha fazla sosyalleşme, yeni giysiler satın alma, yeni sevgili bulma gibi kilodan ve beden şeklinden bağımsız hedefler tedaviyi yönlendiricidir. Hastaların kilodan bağımsız hedeflerini ele almalarını sağlamak ve onları bu yönde cesaretlendirmek obezitenin psikolojik tedavisinde psikiyatrist ve psikoterapistin ana görevlerindendir.
Obezite tedavisinde psikolojik desteğin gerekli olduğu noktalardan biri de yiyeceğin bir rahatlama, ödül veya zevk aracı olarak kullanmaktan vazgeçilmesidir. Stres, kaygı, anksiyete ve depresyonun getirdiği sıkıntıları yemekle azaltmaya çalışmak, kendini ödüllendirmenin farklı yollarını geliştirmek ve zevke yönelik yeme davranışında dürtüselliği frenlemek psikoterapide çalışılacak konulardandır.
Görüldüğü üzere obezite sadece kalori alımı ve yakımı arasındaki dengesizliğin aritmetik toplamına dayalı matematiksel bir olay değildir. Karmaşık psikolojik dengeler kilo problemlerinde ağırlıklı rollere sahiptir. Bundan dolayı psikiyatrist, psikolog ve psikoterapistler obezite tedavisinde mutlaka yer almalı, obezite psikolojisi kesinlikle ihmal edilmemelidir.
Psikiyatrist E.Filiz Uluhan, Antalya Psikiyatri, Muratpaşa/Antalya.