Çocukluk ve Ergenlik Depresyonu
Çocuklarda ve ergenlerde görülen depresyon, yetişkin depresyonu kadar yaygın ve karmaşık bir psikolojik durumdur. Belirti ve duyguları tanımlayabilmenin getirdiği zorluk nedeniyle okul öncesi yaştaki çocuklarda depresyon tanısı koymak psikiyatristler arasında tartışma konusudur.
İlk yaşlarda anne ayrılığına bağlı gelişen depresyonda Bowlby üç aşama tanımlamaktadır. İlk aşamada anneyi geri getirme çabaları büyüktür ve bebek protesto, ani huzursuzluk ve öfke patlamaları gösterir. İkinci aşmada suskunluk, hareketsizlik, ağlama ve keder ile kendini gösteren umut yitimi ve yas dönemi, üçüncü aşamada ise uyum gösterme çabalarının terk edildiği kendini bırakma dönemi yaşanır. Birçok psikiyatrist ikinci ve üçüncü dönemi yetişkin depresyonu ile benzer bulur.
Ergenlik depresyonu da günümüzde yaygın bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Eskiden ergenlik karmaşası biçiminde isimlendirilen psikolojik tablo bugün ergenlik depresyonu adını almaktadır.
İlaç ve madde kullanımının erken yaşlara kayması, kentleşmenin getirdiği zorluklar, erken yaşlarda ekonomik amaçlı çalışmak zorunda kalınması, aile yapısında ve kadının sosyal rolündeki hızlı değişimler, kültürel normlardaki değişiklikler, beslenme bozuklukları, çevresel ve biyolojik etkenlere bağlı olarak depresyon yaşı giderek küçülmektedir.
Sosyoekonomik açıdan düşüklük, kız cinsiyet, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, ebeveyn ölümü ve aile içi çatışmalar ergenlik depresyonu açısından risk oluşturmaktadır. Ebeveynle olan ilişkideki yetersizlik ve ebeveynlerde depresyon bulunması çocukta depresyon gelişiminde en önemli rolü oynar. Ebeveynlerde alkolizm bulunması da çocukluk depresyonlarını tetikleyici bir faktördür.
Depresyon, okul öncesi çocukluk dönemlerinden ergenliğe doğru yaşla paralel bir artış göstermektedir. Çocukta depresyon sıklığı %2-4 iken, ergenlerde depresyon sıklığı %5-10’ ları bulmaktadır.
13 yaşından itibaren depresyon sıklığı kızlarda erkeklere oranla çok daha yüksektir. Bunda ergenliğin kızlarda erkeklere göre daha stresli olmasının rolü vardır. Toplumun kızlara yüklediği baskı ve olumsuz beden algılamasındaki yükseklik ergen kızları erkeklere oranla depresyona açık hale getirmektedir.
Ebeveyn değerleriyle çatışan, ebeveyn değerlerine erken yıllarda ölçüsüz yapışarak kendini aşırı frenleyen, buna bağlı yaşantısından doyum alamayan, benlik saygısını ve anlamını aile içinde oluşturamayıp bunu aile dışındaki faaliyet ve ilişkilerden almak zorunda kalan ergenin depresyon geliştirme riski artmaktadır.
Ergenlik dönemindeki hayal kırıklıkları, engellenmeler ve kaybetmeler yapamama inancını doğurarak ergenlik depresyonunda rol oynayabilir. Kabullenici ev ortamından uzak kalan, çevreyle başarılı ilişkiler kuramayan, ebeveyn beklentilerini karşılayamadığı inancıyla suçluluk ve güvensizlik hisseden ergenin depresyona girmesi kolaylaşacaktır.
Psikiyatrist ve psikoterapist, ergenlerin narsistik kırılganlığını göz önüne almalı, yorumlamalara dikkat etmelidir. Bunlar ergen tarafından eleştiri gibi algılanabilir ya da aşağılık duygularını pekiştirebilir.
Ergenlik döneminde tüm değerler çarpışma içindedir. Ailesel beklenti ve standartlar ergeninkilerle çatışabilir. Ergen bu çatışma içinde karizmatik bir liderin peşinden gidebilir, bir mezhep, tarikat ya da gruba katılabilir. Ana baba figürü yerini alacak olgun modeller, duygusal ilişkiler, kendi sınır ve yeteneklerini gerçekçi biçimde anlamasını sağlayacak girişimler, ergenin toplumdaki yerini derece derece bulmasını sağlayacaktır. Mümkün olandan daha fazla şeyler istenen ve bunları yapması gerektiğine inanan ergen başarısızlık durumunda şaşkınlık, utanç ve aşağılık duygularına kapılacak ve adım adım depresyona girecektir.
Çocuklarda depresif duygulanımlı uyum bozukluğu olarak isimlendirilen psikolojik durum ise komplikasyonsuz olması ve hızla düzelmesi ile majör ve kronik depresyondan ayrılır.
Bedensel yakınmalar çocuklarda depresyonun en önemli belirtilerindendir. Karın ağrısı, bulantı, iştahsızlık, baş ağrısı gibi semptomlar sıklıkla gözlenebilir.
Hiperaktivite, saldırganlık, okul başarısızlığı, hırsızlık ya da yaralama gibi suç davranışları da çocukluk depresyonunun gizli belirtileri olabilir.
Artan yaşla birlikte zevk alamama, umutsuzluk, psikomotor yavaşlama ve hezeyan görülme sıklığı artar. Aşırı uyuma, kilo değişikliği, alkol ve madde kullanımı, intihar girişimleri ergen depresyonlarında görülür.
Çocuk ve ergenlerde düşük benlik saygısı suçluluk hissini, çökkün duygulanım irritabilite ve öfkeyi doğurur.
Okul öncesi yani 2-6 yaş arasında depresyon tanısında anne ile çocuk arasındaki ilişki çok önemlidir. Bebeğin anneye tepkisi depresyon tanısında rol oynar. Anneden ayrılmaya verilen aşırı kaygılı tepki, aşırı hareketlilik gibi regresif tepkiler depresyonu işaret edebilir.
6-11 yaş okul döneminde ise çocuk kendini eleştirme ile başkalarını suçlama arasında gider gelir. Fiziksel ve psikolojik yakınmalarda bulunur. Gündüz hayalleri sıktır. Dikkat çekmeye yönelik abartılı hareketler, kabul görme çabalarının eseridir ve depresyon belirtisi olabilir.
Ergenler depresyon durumunda evde yalnız kalmak isterler, çoğu kez odalarından çıkmak istemezler. Erkek ergenlerde sosyal soyutlanma daha fazladır, sorunlarını görmezden gelme eğiliminde olup madde alışkanlığı geliştirebilirler. Kızlar ise bir arkadaşına sırrını açma ya da bir uzman desteği alma ihtiyacı duyarlar.
Erkeklerde uyumsuzluk, saldırganlık ve zıtlaşmacılık, kızlarda ise çabuk kırılma, sessizlik ve düşüncelilik (internalize tutum) depresyonun tipik bulguları olabilir.
Oyun ve faaliyetlerden çabuk sıkılma, çabuk yorulma depresyon tanısında gözden kaçırılmamalıdır.
Psikiyatrist depresyon tanısında sadece ebeveyn ve öğretmenlerin bildirimlerine dayanmamalı, gizli belirtileri iyi sorgulamalıdır. Anne baba, çocuklarının çökkün olduğu gibi bir ifade kullanıyorsa psikiyatrist bunu dikkatle ve ciddiyetle ele almalıdır.
Kendini kötüleyici düşünce biçimi çocukluk depresyonunun temel özelliklerindendir. Kötü çocuk olduğunu düşünerek suçluluk hissine kapılan ve depresyona giren bir çocuk sık sık özür dileme reaksiyonu verebilir.
Depresyon çocuklarda okul başarısını engeller. Çocuk derslerine odaklanamaz, anne babanın desteği olamadan ödevlerini bitiremez, okul çalışmalarını yapamaz.
Çocukluk ve ergenlik yıllarında başlayan psikolojik bozuklukların ileri yıllarda daha şiddetli, daha kronik ve daha olumsuz sonuçlara gittiği bilinen bir gerçektir. Bunu da göz önüne alarak çocukta hissedilen depresif bir belirti ihmal edilmeden psikiyatrist tarafından değerlendirilmeli ve erkenden tedaviye başlanmalıdır.
Psikiyatri Uzmanı Dr. E. Filiz Uluhan, Psikiyatri Antalya, Antalya Psikiyatri Psikoterapi Merkezi, Lara/Muratpaşa/Antalya.